Çocuğumla anlaşamıyorum, diyor anne-baba... Çocukla anlaşma
yapılamaz. Çünkü o henüz olgunlaşmamış, iradesi yok denecek kadar azdır. Hayatı
beslenmek ve eğlenmekten ibarettir. Anne-babanın karşısında muhatap yok,
Allah'ın emaneti bir çocuk var. Çocuklarından şikâyet edenler, acaba o çocuğa
milyonlarca lira verilse onu verirler mi? O kadar da
kıymetli...
Anne-baba çocuğuyla anlaşmak istiyorsa evvela şu gerçeği
kabul edecek. Ebeveyn, çocuğunun hizmetkârıdır. Yani "ben bu çocuğa şöyle
baktım, o da bana şöyle davranmalı" diyemeyiz. Böyle bir şey yok. Allah,
canavarları, yavrularına hizmetkâr etmiştir. Hiçbir kurt yavrusunu yememiştir.
Hiçbir yılan yavrusunu zehirlememiştir. Aslanlar yavrularına köledir. Cinsi ne
olursa olsun, ebeveyn yavrusunun kölesidir. Mesela anne kuş, yuvasını yapar,
yumurtayı oraya bırakır. Yavru kuş yumurtan çıkınca o kadar cılızdır ki bazen
yuvada ayağa kalkamaz. Anne kuş dünyayı dolaşır, yediği gıdaları kursağında
getirir, yavrusunun ağzına döker. Belki kendisi açtır amma uçarak gezerek,
yorularak bazı tehlikelerle karşı karşıya kalarak bulduğu gıdaları, getirir
yavrusuna verir. İşte ebeveyn budur. Yani adetullah budur...
Belki kendi
üzerine giyecek elbisesi yoktur. Amma evladına kıyafet alacak. Belki kendisi
cahildir amma yavrusuna tahsil yaptırmaya uğraşacak. Bir arkadaş çocuğunun
kolundan tutmuş, "Ben süründüm, sen sürünmeyeceksin!" diyor. Çocuğu tartaklıyor.
Çocuk ağladıkça babası bağırıyor: "Ben süründüm, sen sürünmeyeceksin!" O arkadaş
ırgattı. Çok zor şartlarda para kazanıyordu. Çocuğunun kendisinden üstün
olmasını istiyor, başka da bir isteği yok. Çocuk bu sırrı anlamıyor, anne-baba
anlatmaya uğraşıyor. Çocuğun kölesi, gelecekteki, belki yirmi sene sonraki
felaketten çocuğunu korumaya uğraşıyor.
Beykoz kundura fabrikasının
ayakkabısını giyerdim, ucuzluktan aldığım elbiseyle gezerdim, sade bir evde
otururdum. Belki daha iyisini yapacak imkânlarım vardı fakat çoluk çocuğuma
olduğumdan daha zengin görüntüsü hissettirmedim.
Elbette ki anne-babanın
çocukları üzerinde otoritesi olmalı. Otoriteyi sağlamak için önce anne-baba
susabildikleri kadar susmalı, sabretmeli. İkincisi de hakkaniyetli iş
yapmalıdır. Evde bir hukuk olmalı. Çocuk, "Ben ne yaptım ki bu cezayı aldım?"
sorusunun cevabını kendi içinde bulmalıdır. Bu çocuğa ağır gelmez. Alimler,
"Çocuklarda haya, korkudan daha iyidir; zira haya akıllılığı, korku pısırıklığı
gösterir." demişlerdir.
Bugünkü eğitim çocuğa pek bir şey katmıyor. Bu
sebepten anne-babaya çok iş düşüyor. Zaten okullarda eğitim yok, öğretim var.
Öğretmen çocuğa namaz kılmayı anlatıyor, camiye götüremiyor. İman olmazsa,
insanın hayatını zevkleri ve menfaatleri yönetir. Kazanır, harcar, çalar oynar
ve hayatı biter. İman olmayınca insan haram dairede yaşamayı beğenir. Çok iyi
bir hayat yaşıyorum, der, çok iyi bir hayat yaşadığını zanneder. Sonra ummadığı
bir anda ölüm gelir. Amel defteri açılır, hiç sevap yok. Zaten haram dairede
yaşayan, dünyasını da cehennem eder. İslami şuurun olmadığı yerde çocuk kavak
ağacı gibi büyür. Çocuk nefs-i emmare ile dünyaya gelir, hakla batılı ayıramaz.
Ebeveyni de aynı şekilde yaşıyorsa, ismi Müslüman, hayatı başka türlü bir insan
yetişiyor demektir...
Hekimoğlu İsmail
Zaman
07 Ocak 2012, Cumartesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder