|
Popüler Yayınlar
-
Evlilikleri bitiren karşılıklı ilgisizlik, çiftlerin boşanma sebeplerinin başında geliyor. Zira iş dönüşü sıcak bir tebessüm bekleyen erk...
-
Osmanlı'nın kuruluş ve yükseliş döneminde medreseler ve Enderûn Mektebi'nin hâricinde iki tür özel okul bulunmaktaydı. Bunların bi...
-
Dünyada ne çok dünya var; ne çok ülke, kent, yol ve arzu… Yolların birleştiği kavşaklarda nereye gideceğini bilemeyen ne çok kafası karışık...
-
30 Mart yerel seçimleri sonuçları konusunda en isabetli oranlara ulaşan Gezici Araştırma Şirketi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesi bir ank...
-
Uzak Doğu kökenli olan yüz refleksolojisi, vücudun belli bölgelerinde toplanmış enerjiyi çözüyor ve bedenin kendi kendisini iyileştirme g...
25 Şubat 2012 Cumartesi
Los Angeles Film Festivali
Yaşlı ve engelliye bakanlar kendisini nasıl motive edebilir?
Türkiye'de 500 binin üzerinde bakıma muhtaç kişi bulunuyor. Yaşlı ve özürlüye bakanlar, zamanla çaresizlik ve tükenmişlik hissi yaşayabiliyor. Prof. Dr. Ali Seyyar, bakıcıların, duygularını baktıkları kişiye hissettirmemelerini ve destek almalarını öneriyor.
Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali Seyyar, yaşlı ve engelli bakımında tükenmişlik hissi yaşayan aile yakınlarının duygularını tevekkül ve sabır bilinci ile ele almalarının daha güçlü olmalarına yardımcı olacağını söyledi. Seyyar, yaşlı ve engelliye bakanların, stres ve kendini zayıf hissetme gibi çaresizlik duygularını bakıma muhtaç kişiye de yansıtması halinde karşılıklı olarak bir duygu çöküşü yaşanabileceği uyarısında bulundu. Seyyar; "Bu durumda hem bakıma muhtaç kişinin hem de bakıcının psiko-sosyal dayanma gücü azalıyor. Sadece bakıma muhtaç kişiler değil, bakıcılar da bu atmosferde kendilerini yalnız hissedebiliyor. Onun için her iki tarafa da profesyonel anlamda haricî sosyal bakım desteği verilmeli." dedi.
Türkiye'de 500 binin üzerinde evde yaşayan bakıma muhtaç insan bulunuyor. Beslenme veya tuvalet ihtiyacının giderilmesi gibi gündelik aktivitelerde başkalarına bağımlı olan engelli ve yaşlılar kadar onlarla ilgilenen bakıcılar da zaman içinde psikolojik çöküntü yaşayabiliyor. Prof. Dr. Ali Seyyar, bakıcıların da fiziksel ve ruhsal açıdan yorulabildiğini, kendilerini tükenmişlik içinde hissedebildiğini söylüyor. Bir bakıcının üzgün, hevesi kırılmış veya cesaretini kaybetmiş olmasının normal olduğunu ifade eden Seyyar, şunları dile getiriyor: "Bakıcılar böyle durumlarda kendilerini mutlu edecek bazı sosyo-kültürel aktivitelere katılmalı. Gazete, dergi veya dinlendirici bir kitap okumak, ibadet etmek, bahçe işleriyle uğraşmak veya samimi bir arkadaşla ara sıra sohbet etmek, bakıcı için yeni bir motivasyon kaynağı olabilir. Mümkünse bakıma muhtaç kişi ile beraber bir televizyon dizisi seyredilebilir veya birlikte bir kitap okunabilir. Bakıcılar kendilerine haftada en az bir gün veya belirli saatlerde kendilerine özel vakit ayırmalı. Bunun yanında tevekkül ve kadere teslimiyet, ruh dünyalarının dinlenmesine ve manen güçlü olmasına yardımcı olur."
MANEVî BOYUTU UNUTMAYIN
Bakıcıların, bakım hizmetlerinden beklenen sonuçları kişinin özel durumundan dolayı alamıyorlarsa bundan dolayı kendilerini gereksiz yere suçlu görmemeleri gerektiğini kaydeden Seyyar şunları aktardı: "İyi yapılan şeylerin gerçekten doğru olduğuna inanın. Daha iyi yapılan şeylerin üzerine odaklanın. Gelecekte nelerin olabileceğine ya da olamayacağına dair endişeler beslemek yerine bakıma muhtaç kişiye bugün neler yapabileceğini düşünmeli. Gerektiğinde bir aile terapisti veya bir psikologdan destek alınmalı. Bakıcı, bütün zorluklara rağmen zorluklar nispetinde sevap kazandığını düşünmeli ve hayatına daha olumlu bakmalı."
Hasta güvenliği alanında uzman olan Dr. Nurullah Kurutkan ile ilk kez bakım güvenliği kavramı ekseninde uygulanabilir bir bakım hizmet konsepti geliştirdiklerini söyleyen Seyyar, bunu, "Bakım Hizmetleri ve Bakım Güvenliği" adı altında bir ders kitabı şeklinde kitaplaştırdıklarını sözlerine ekledi.
Bakıcı aile fertlerine bakım
hizmeti eğitimi verilmeli
Türkiye'de etkili bir bakım anlayışının sağlanması için bakım hizmet şuuru ve bakım güvenliği kültürünün oluşturulması gerektiğini kaydeden Prof. Dr. Ali Seyyar, bakım hizmet şuurunun, muhtaç insanlara yapılan hizmetlerin insanî sorumluluğun ötesinde manevî bir boyutunun olduğu hatırlatılarak elde edilebileceğini söyledi. Seyyar, "Bakım hizmetleri veren yeterli sayıda merkez bulunmadığı için, çoğu aile çaresiz kalıyor. Onun için bakım ödeneği alan 340 bin civarında bakıcı aile fertlerine bu eğitim zorunlu olarak verilmeli." dedi.
24 Şubat 2012 Cuma
İNSAN-HUMAN: Transgenik Gıdalar
İNSAN-HUMAN: Transgenik Gıdalar: Son günlerde medyada beslenme ve gıda çeşitleri ile ilgili haberlere oldukça fazla yer veriliyor. Gün geçmiyor ki, organik gıda, hormo...
Transgenik Gıdalar
![]() Yüksek verimlilikte kaliteli ürünler elde etmek için, bitki ve hayvan türleri üzerinde ıslâh çalışmaları, eskiden beri yapılmaktadır. Klâsik ıslah çalışmalarından elde edilen verimlilik artışı, artan dünya nüfusunun temel gıda ihtiyaçlarının karşılanmasına yetmemektedir. Ayrıca elde edilen gıdaların tüketicilere ulaştırılmasında karşılaşılan zorluklar, gıdaların bozulmasına yol açmaktadır. İlim adamları bu problemleri çözebilmek için yeni arayışlar içine girmiştir. 1960’lı yıllardan itibaren biyo-teknoloji ve gen mühendisliği sahasındaki araştırmacılar, canlıların genetik yapısında değişiklikler yapmayı mümkün kılan sırlı mekanizmaları keşfetmeye başlamışlardır. İnsanoğlu bu şifreleri çözdükçe, varlıkların sırlı dünyasına daha çok girmekte ve tabiat sofrasında bize sunulmuş nimetlerin daha çeşitli ve bol olanlarına kavuşma imkânı bulmaktadır. Genler, organizma özelliklerinin kodlandığı şifreli bilgilerdir. Bir canlı türüne başka bir canlı türünden gen aktarılması veya mevcut genetik yapıya müdahale edilmesi yoluyla, yeni genetik özellikler kazandırılması tekniğine "gen veya rekombinant DNA teknolojisi" denmektedir. Gen teknolojisi kullanılarak yeni özellikler kazandırılmış organizmalara da "genetik yapıları değiştirilmiş organizmalar (GDO)" veya “transgenik organizmalar” adı verilmektedir. Bu canlılardan elde edilen ürünler ise, transgenik gıdalar olarak adlandırılır. Gen teknolojisi, gıda üretiminde kullanılan organizmaların genomlarında klâsik metotlarla, tabiî süreçler içinde gerçekleştirilen değişimi hızlandırır. Böylelikle canlının gıda maddesi olarak kullanılacak kısımlarında istenen değişikliğin daha kısa zaman içinde yapılmasına imkân verilir. Genetik bilginin şifrelenmesi, kopyalanması, okunması ve kontrolü; bakteri, bitki ve hayvanlar arasındaki genetik bilginin değiş tokuşunu mümkün kılmaktadır. İki ayrı tür canlının DNA programını oluşturan genler ne kadar örtüşüyorsa, o iki türün çaprazlanmasından, yaşayabilen melez türler ortaya çıkarmak o kadar kolay olur. Ancak iki tür arasındaki gen transferi, az sayıda hususî bilgi parçalarını ihtiva ettiğinden, yapılan değişiklikler, tür içi varyasyonla sınırlı kalır. Dolayısıyla bir türün başka bir türe dönüşmesine yol açmaz. Bir bitki veya hayvan binlerce genden meydana geldiği için, bir iki genin transferi, o organizmanın yapısında yeni bir tür oluşturacak kadar değişikliklere sebep olmaz. Örnek verirsek; 80.000 geni olan buğdaya aktarılan iki genin, onun genetik yapısında sadece % 0,0025 oranında bir değişikliğe sebep olacağı tahmin edilmektedir. Gen okuma, montaj ve transfer mekanizmaları ortak olduğundan, alt türler, türler ve cinsler, sınıflar arası bilgi parçaları küçük ölçeklerde yapılabilmektedir. Meselâ, birbirinden çok farklı iki canlı olan balık ve domates arasında, belli genetik bilgiler değiş tokuş edilebilir. Genom bütünlüğünü bozmayacak seviyedeki bu aktarımlar, bu canlıların farklı bir türe dönüşmesine yol açmaz. Balık yine balık, domates yine domates olarak kalır. Aktarılan yeni genler, o canlının var olan bir veya bir kaç özelliğini değiştirmekte ve o canlıdan daha fazla istifade etmenin yollarını açmaktadır. Yaratıcı’nın insana verdiği eşyaya müdahale hakkının kullanımı olan genlerle oynama çalışmalarına bu nazarla bakılabilir. Bu şekilde bir müdahaleyle genleri değiştirilmiş canlılara, ‘yeni tür’ yerine, ‘transgenik organizma’ denir.
Biyo-teknoloji ve genetik mühendisliği yoluyla geliştirilen teknikler ve yaklaşımlar, başta gıda sektörü olmak üzere birçok uygulama alanı bulmaktadır. Organik atıkları parçalayıcı enzimlerin bilgisinin kodlandığı genlerin kirli sularda yaşayan mikroorganizmalara aktarılmasıyla, çevre kirliliğine sebep olan organik atıkların hızlı bir şekilde ortadan kaldırılması sağlanmıştır. Tıptaki biyo-teknolojik uygulamalara, kanserin ve genetik hastalıkların teşhis ve tedavisinde kullanılan ölçüm testleri, aşı ve hastalığa göre hususî ilâç üretimi örnek olarak verilebilir. Meselâ insandan alınan genlerin, koyuna aktarılmasıyla koyun sütünden, akciğer kanseri tedavisinde kullanılan alfa-1 antitripsinin üretilmesi sağlanmıştır. Biyo-teknoloji, mevcut teknolojilerle pahalı olan ve zor üretilen aşıların üretimine de imkân sağlamıştır. 1986'dan beri Hepatit-B aşısı, genetik olarak değiştirilmiş maya hücreleri kullanılarak elde edilmektedir. Biyo-teknolojik yolla üretilen ilâçların, dünya ilâç üretiminin % 5' i olduğu ve bunun 2005’te % 15'e çıkacağı tahmin edilmektedir. Biyo-teknoloji en geniş kullanım sahasını, hayvancılık ve ziraatte bulmuştur. Gıda biyo-teknolojisi araştırmacıları, gıda üretiminde kullanılan bitki, hayvan ve mikroorganizmaları, besinlerin kalitesini, miktarını, güvenliğini, üretim kolaylığını artırmak ve maliyetini azaltmak maksadıyla, genetik farklılaştırma tekniklerini yoğun şekilde kullanmaktadır. Son yıllardaki gelişmelerin en çarpıcı olanları, hayvanların kopyalanması ve transgenik bitki ve ürünlerde ortaya konan yeniliklerdir. Hastalığa dirençli hayvanlar ve ziraai bitkiler, besin değeri yüksek lezzetli gıdalar, biyo-teknolojik metotlarla daha kısa sürede üretilebilmektedir. Dünya üzerinde transgenik bitkilerle yapılan ziraatın % 70'i ABD'de, % 17'si Arjantin'de, % 10'u Kanada'da, % 1'i de Çin'dedir. 1999 itibariyle dünyada en fazla ekilen transgenik bitkiler; soya fasulyesi, mısır, pamuk, kolza (kanola), patates ve balkabağıdır. Bunlardan sap ve koçan kurduna ve yabancı ot ilâcına dayanıklı mısır; virüse ve patates böceğine dayanıklı patates; yabancı ot ilâcına dayanıklı kolza ve soya; yeşil kurda ve yabancı ot ilâcına dayanıklı pamuk; daha uzun raf ömrüne ve arıtılmış aromaya sahip domates, üretimi en çok yapılan ve pazara sürülen transgenik bitkilerdir. Kutuplarda yaşayan bir tür balıktan izole edilen anti-freeze (dokularda donmayı engelleyen) geninin, domates ve çilek gibi bitkilere aktarılmasıyla soğuğa dirençli domates ve çilekler üretilmiştir. Dil balığında bulunan "anti-freeze" geninin, somon balığına aktarılmasıyla, bu balığın soğuk sularda üretimi mümkün hâle gelmiştir. ![]() Hastalıklara karşı koruyucu bir genin, sığırlara ve balıklara aktarılmasıyla, antikor kullanmadan değişik hastalıklara karşı sağlıklarını koruyabilmeleri kolaylaştırılmıştır. İnsan büyüme hormonunun kodlandığı genin, farelere aktarılmasıyla, normalden dört kat büyük transgenik fareler üretilmiştir. Şimdi diyeceksiniz ki, dört kat büyük fareler ne işe yarayacak? Biz küçük farelerle zor baş edebiliyoruz, bir de büyük farelerle mi uğraşacağız? Birçok aşı araştırmalarında fare antikorları kullanılmaktadır. Büyük farelerden daha bol miktarda antikor elde edileceğinden çalışmalar daha kolay yapılacak ve maliyet azalacaktır. Normalin yarısı kadar bir süre içinde piyasaya sürülecek ağırlığa ulaşmasına vesile olan büyüme genleri, somon balıklarına aktarılabilmiştir. Süt verimi yüksek, transgenik sığır ve koyunlar elde etmek uzun zaman aldığından araştırmacılar, koyun ve sığırları klonlamaya yönelmiştir. 1996'da Dolly isimli bir koyunun meme hücresi kullanılarak, yetişkin bir hücreden çekirdek aktarılmasıyla ilk transgenik hayvan elde edilmiştir. Belli bir gıdayı daha kaliteli ve daha fazla miktarda üretmeye yönelik bu genetik çalışmalar, Hz. Peygamber'in (sas) bildirdiği, "Pek çok kişinin ancak yiyebileceği narlar olacak, bir nar kabuğunun altında bir insan gölgelenebilecek.." sözlerinin daha iyi anlaşılıp yorumlanmasına vesile olmaktadır. Görüldüğü gibi, biyo-teknoloji çalışmaları, artan dünya nüfusunun besin ihtiyacını karşılayabilecek yeni kaynaklar ortaya çıkarmaktadır. Yapılan çalışmalarla ürün kayıplarını azaltmak, üretim alanlarını koruyarak ürün miktarını artırmak mümkün olmaktadır. Bazı çevreler, dünya nüfusunun hızla artması ve gıda kaynaklarının azalmasından hareketle, yakın gelecekte dünyayı büyük bir kıtlık tehlikesinin beklediğini ileri sürmektedir. Bu sebeple dünya nüfusunu kontrol altına alma çalışmaları yapılmakta, mevcut kaynaklara sahip olmak için savaşlar çıkarılmakta, insanlar öldürülmekte ve ülkeler yağmalanmaktadır. Gelecek endişesiyle, dünyayı cehenneme çevirenler bilmelidirler ki, bir incirin çekirdeğinde koca bir incir ağacını, bir DNA sarmalında binlerce özelliği şifreleyen Yüce Rabb’imiz, yarattıklarına yetecek rızkı taahhüt altına almış, bunu gerçekleştirmek için gerekli izni vermiş ve bu istidadı insanın mahiyetine koymuştur. Biyo-teknoloji çalışmalarının bugün geldiği nokta, bunu açıkça göstermektedir. Transgenik organizmalar zararlı mıdır? Daha çok ABD, Kanada ve Avrupa'da üretilerek piyasaya sürülen transgenik ürünler, farklı görüşlere yol açmakta ve tartışmalara sebep olmaktadır. Dünyada mutlak doğruyu gerçekleştirmemiz mümkün olmadığından, yapılan bu çalışmalarda da, şimdilik menfî bir netice görülmemiştir. On beş yılı aşan lâboratuvar incelemeleri ve saha araştırmaları, yüzyıllardır bilinen metotlarla üretilen besinlerle, transgenik ürünler arasında, riskler yönünden bir farklılık olmadığını göstermektedir. Ancak bunun ileride de böyle olacağı kesin olarak söylenemez. Meselâ araştırmalar, bazı özel durumlarda ciddi alerjik reaksiyonların meydana geldiğini, antibiyotik dirençliliğinin ve toksisite seviyesinin artabildiğini göstermiştir. Bizler, faydası zararından çok olan işleri yapmayı tercih ederiz. Hatta, “Muhtemel tehlikeler için şu anda faydası kesin işler terk edilemez.” prensibiyle hareket etmek, sağ duyulu bir davranıştır. Teknolojinin gelişmesine karşı olan lobilerce, "genetik kirlilik" gibi korkutucu bir üslubun kullanılması çok da makûl değildir. Organik besin üreticileri de, marketlerdeki pazar payını artırmak için bu lobileri desteklemektedir. Oysa transgenik ürünler, genetik kirlilik, radyoaktif madde ve zararlı kimyevî katkı maddeleri gibi konularla doğrudan ilgili değildir. Çünkü burada dışarıdan herhangi bir yabancı madde ilâve edilmemekte, sadece mevcut genler arasında yer değiştirmeler yapılmaktadır.
Genetik olarak değiştirilmiş yiyecekler, ahlâkî ve hukukî problemlere yol açabilmektedir. Vejeteryanlarla, Hıristiyan, Hindu ve Budistlerden bazı gruplar, içinde böcek, hayvan ve insan geni olabilecek meyve ve sebzelerden tüketmek istemiyor; transgenik yiyecekleri şüphe ile karşılıyorlar. Transgenik organizma çalışmaları legal olduğundan istemediğimiz halde transgenik ürünler yiyiyor olabiliriz. Bu ihtimali göz önünde bulunduran Avrupa Birliği kanunları, transgenik ürünlerin etiketlenmesini mecburi hale getirmekte, tüketicinin bilgilendirilmesini istemektedir. Netice olarak; ilmî çalışmalarda, insanların sadece biyolojik ihtiyaçları değil, ahlâkî, dinî, kültürel hassasiyetleri de dikkate alınmalıdır ki, elde edilen faydalar, şüphe ile karşılanmasın. Kemal BAYRAKTAR kbayraktar@sizinti.com.tr _________________ Kaynaklar 1- Transgenik Organizmalar. Kullanılması ve sonuçları. Eylül 2000-Bilim Teknik 2- 2001-2005 Özel ihtisas komisyonları Biyoteknoloji sunuşu. VIII. Beş yıllık kalkınma plânı. 3- Genetik Modifıye Organizmalar ve biyogüvenlik. Devrim Sarıkaya. İzmir İl Çevre ve Orman Müd. 4- Genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar ve biyogüvenlik sistemleri. Melike Baran. İl Kont. Lab. Müd. 5- Genetik modifıye ürünler ve süt ürünleri. Oğuz Gürsoy, Gökhan Kavas, Özer Kınık. Ege Ünv. Zir. Fak. 6- Transgenik ürünlerin tehlikeleri nelerdi. Seda Özdoğan, Z. İpek. Ekmen. Hacettepe Ünv. 7- Transgenik ürünler. Ekim 2003 Ekoloji dergisi. |
21 Şubat 2012 Salı
Bilgisayarınızı köle olmaktan koruyun!
Bilgisayarları köleleştiriyorlar, sanal alemde terör estiriyorlar. Özellikle ticaret yapan siteleri çökertiyorlar.
İnternette ticaret yapanların yeni korkusu Botnet. Peki botnet ne ? Bilgisayarları nasıl ele geçiriyor ?
Artık bilgisayar sizin kontrolünüzden çıkıyor. Haberiniz bile olmadan sanal koloniye üye oluyorsunuz. Öyle koloniler var ki köle sayısı bir milyona ulaşabiliyor.
Yeterli sayıya ulaşan botnet sahibi harekete geçiyor. Önce hedefindeki e-ticaret sitesine saldırıyor. Ardından şantaj yapıyor.
E-ticaret yapan bazı firmalar da rakip siteyi çökertmek için çalışıyor.
Botnet sahibi elindeki IP'leri yani köleleri satıyor veya kiralıyor. Köle bilgisayarlar bir suç makinasına dönüşebiliyor. Kullanıcılar ise banka soyguncusu olabiliyor.
Uzmanlara göre çözüm basit. En yakınınızdan bile gelse şüphelendiğiz mailleri açmayın. Güvenli olmayan sitelere girmeyin.
19 Şubat 2012 Pazar
Kabuklu kuruyemiş ile uykusuzluktan kurtulun...
Uykuya dalmakta veya uykuyu sürdürmekte güçlük çeken bir kişi, uygulayacağı birkaç yöntemle uykusuzluk durumundan kurtulabilir. Bayındır Hastanesi İçerenköy Nöroloji Bölümü'nden uzman Dr. Melek Kandemir, yatmadan önce, uykuyu teşvik eden triptofan bakımından zengin olan gıdaların tüketilmesini öneriyor. Kandemir, ılık süt, ceviz-fındık gibi kabuklu kuruyemişler, muz, bal ve yumurtanın uykuya dalmayı sağladığını söylüyor. Karbonhidrat bakımından zengin gıdaların da triptofanı artırdığını belirten Kandemir, yatmadan önce az miktarda mısır gevreği, yoğurt, kraker, ekmek ve peynir gibi besinlerden atıştırmanın uykunun gelmesini kolaylaştırdığını aktarıyor.
Kandemir'e göre nikotin de kafein gibi santral sinir sistemini uyarıcı etkiye sahip. Bu nedenle yatmadan önce ve gece uyanıldığında sigara içilmemeli.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)