Popüler Yayınlar

28 Nisan 2012 Cumartesi

Fazla su içmek de hasta ediyor


Uzmanlar, günde 3-4 litre su içilmesi yönündeki tavsiyeler karşı çıktı. Uzmanlara göre "2 litrenin üzerinde su tüketilmesi zehirlenme, kalp yetmezliği ve tansiyonda oynamalara yol açabilir"

Bugün gazetesinin haberine göre; Özellikle diyet yapanların daha rahat kilo vermeleri için sürekli su içmeleri yönündeki tavsiyelere uzmanlardan "zehirlenebilirsiniz" uyarısı geldi. Kent Hastanesi İç Hastalıkları ve Nefroloji Uzmanı Dr. Serkan Yıldız, "Günde 3-4 litre su için" demenin doğru bir tavsiye olmadığını söyledi. Herkesin su ihtiyacının aynı olmadığını belirten Dr. Yıldız, "Su ihtiyacı kişinin yapısına, kullandığı ilaçlara, havanın sıcaklığına göre değişir. Bizim tavsiyemiz az ya da çok su içilmesi yönünde değil. Herkes ihtiyacı oranında su içmeli, yani susayınca su içilmeli. İstelik su ve diyet arasında çok da bağlantı olduğunu söylemek doğru değil" diye konuştu.

BULANTI VE KUSMA NEDENİ

Son zamanlarda fazla su içilmesine bağlı olarak halk arasında zehirlenme olarak bilinen "hiponatremi" rahatsızlığının yayıldığını belirten Dr. Yıldız, "İhtiyaçtan fazla su içmek kişide bulantı, kusma gibi yakınmalar yapıyor. Halk arasında 'su zehirlenmesi' deniyor. Biz buna 'su fazlalığı' diyoruz. Şikayetlere rağmen su içmeye devam eden kişilerde merkezi sinir sistemi ve bilinç durumu etkilenebilir" dedi.

Kişilerin su ihtiyacını sadece musluk suyundan almadığını anlatan Dr. Serkan Yıldız, "Her besin su içeriyor. Çorba, süt, çay, ayran, meyve suları, komposto gün içinde tüketiliyor. Her türlü sulu gıdalar sebzeler su barındırıyor. Biz bu gıdalardan da su ihtiyacımızı alıyoruz. Bunlara ilave olarak günde 3 litreye kadar su içmeye çalışmak hatalı bir davranış" diye konuştu.

Uzman Diyetisyen Banu Topalakçı: KİLOYA GÖRE SU İÇİLMELİ

Kişinin vücut kitlesine bağlı olarak su ihtiyacı değişir. Kilo yani hacim arttıkça vücudun suya olan ihtiyacı artar. Mesela 60 kiloluk biri günde 2 litreye kadar, 100 kilo olan 3-4 litreye kadar su içebilir ve içmeli de. Bundan fazlası zarardır. Böbrekleri yormaktan başka işe yaramaz. İçilen sıvı su olmalı. Nitekim su yerine içilen çay ve kahve vücuttan su kaybolmasına neden olur.

İç Hastalıkları ve Obezite Uzmanı Prof. Dr. Ziya Mocan: KALBİ VE TANSİYONU ETKİLER

Günde 4-5 litre su içilmesi zararlı. Fazla su tansiyon yüksekliğine, böbrek hastalıklarına, kalp yetmezliğine neden olabilir. Su ihtiyacı su ile karşılanır. Çay, kahve, gazoz, meyve suları her ne kadar sıvı olarak kabul edilse dahil hiçbir şekilde suyun yerini tutmaz. Öte yandan kişi susadığı zaman mutlaka su içmeli, susamadan da isteğe bağlı olarak su tüketilebilir.

İstanbul Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Toksikolog Prof. Dr. Salih Cengiz: SUYUN FAZLASI ZEHİRLER

Maksimum 2 litrenin üzeri su fayda vermez. Bütün maddelerde fazlası zehirdir. Bu su için de geçerlidir.

Dozunda alındığında su faydalı olur. Suyun içindeki ağır metallerin bir miktarı vücut için gerekli olduğu gibi fazlası da zararlıdır. Örneğin suda sodyum, potasyum, kalsiyum gibi metaller var. Yani ne kadar çok su o kada ağır metal ki bu da vücut için zararlı.

Diyetisyen Nuray Soylu: ÇAY KAHVE SUYUN YERİNİ TUTMUYOR

Vücuttaki mineral dengesini tutabilmek için su alımı önemli. Günde ortalama normal bir kişinin 2-3 litre su içmesi gerekiyor; bu miktarı yaz aylarında biraz daha yukarı çekilmesinde bir sakınca yok. Çay ve kahveden elbette su alabiliyoruz ama suyun kimyası bu içeceklerde değiştiği için vücuda mineral alınamıyor. Bizim önerimiz 7-8 litre gibi abartılı öneriler değil çünkü fazla su, zehirlenmelere hatta ölüme bile yol açabilir.

AA

Amerika’daki genç Türk yetenek, Türkiye turnesine çıkıyor


Müzik kariyerine Amerika’da devam eden ve müzik otoriterleri tarafından ‘‘Kemanın Genç Divası’’ olarak adlandırılan Burcu Göker, Türkiye turnesi kapsamında bir ay içerisinde 12 konser verecek.


Turne çerçevesinde Türkiye’nin farklı şehirlerinde toplam 11 klasik müzik konseri verecek olan Göker’e piyanoda eşi Eric Jenkins eşlik edecek. Florida Devlet Üniversitesi’nde doktora eğitimine devam eden başarılı sanatçı bugüne kadar Carnegie Hall gibi önemli müzik salonlarında konser vermiş bir isim. Amerika’da çeşitli başarı ödüllerinin de sahibi olan Göker, ilk konserini 4 Mayıs’ta İzmir Karşıyaka Opera binasında verecek.

Keman’da ustalığı kadar besteleri ile de çok yönlü bir sanatçı olduğunu gösteren Göker’in keman solistliğinin yanısıra solo keman, solo piyano, yaylı sazlar altılı, orkestra, flüt-keman-piyano-çello dörtlüsü için besteleri de bulunuyor. Sanatçı, 1998 yılından bu yana 100’e yakın bestenin de sahibi.

Göker, 8 Mayıs, Trakya Üniversitesi’nde 10 Mayıs, Uludağ Üniversitesi’nde 15 Mayıs, Adnan Saygun konser salonu, 16 Mayıs, Dokuz Eylül Üniversitesi, 17 Mayıs Ege Üniversitesi, 20 Mayıs’da Kartal Bülent Ecevit Kültür Merkezi’nde, 21 Mayıs Yıldız Teknik Üniversitesi, 24 Mayıs Bahçeşehir Üniversitesi, 26 Mayıs Işık Üniversitesi, 28 Mayıs 18 Mart Üniversitesi ile 1 Haziran’da Gazi Üniversitesi’nde konser verecek.

www. zamanamerika.com

27 Nisan 2012 Cuma

Efendimiz’in (sallallahu aleyhi ve sellem) Kadınlara Merhameti


İslâm'dan önce kadınlar çok perişan hâldey­diler. Kadının ne ailede ne de toplumda hiçbir hakkı yoktu. Kadınlar âdeta alınıp satılan bir mal durumundaydı. Hattâ İslâm'dan önce insanlar, kadın nedir? Bir ruhu var mıdır, yok mudur diye tartışmaktaydılar. Kadın, toplumda daima hor görülen ve aşağılanan bir yaratık olarak değerlendiriliyordu. Kız çocukları diri diri toprağa gömülüyordu. Kadınlar şefkat ve merhamete muhtaçtılar.
Peygamberimiz'in (sallallahü aleyhi ve sellem) bütün insanlığı kuşatan şefkat ve merhameti kısa zamanda kadınlar üzerinde de görülmeye başladı. Onları insanların ayakları altında ezilmekten kurtararak o kadar yüceltmiştir ki, "Cennet anaların ayakları altındadır."(Nesâî, Cihâd, 12.) buyurarak, cennete girmeyi annelerin rızalarıyla eş tutmuştur. Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) ailesini çok sever, eşlerine şefkat ve merhametle muamele ederdi. Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) erkeğin kadına iyi davranması gerektiği hususunda ümmetine şu tavsiyelerde bulunurdu:

"Size hanımlarınıza iyi davranmanızı tavsiye ediyorum."(Tirmizî, Rada, 11; İbn Mace, Nikâh, 3.)
"En hayırlınız hanımlarına karşı iyi davrana­nınızdır."(Canan, İbrahim, Hadis Ansk, XVII, 212.)
"Müminlerin iman bakımından en mükemmeli ahlâkı en iyi olanıdır. Hayırlınız, kadınlara karşı hayırlı olanınızdır."(Tirmizî, Rada, 11; Ebu Davud, Sünen, 14.)
"Sizden biriniz hanımına karşı kin beslemesin, onun bir huyunu beğenmezse bir başka huyunu beğenir."(Tirmizî, Rada, 61.) İşte bu hadîslerde Hz. Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem), kadınlara anlayışlı davranmayı tavsiye etmektedir.

Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) zaman zaman ev işlerinde hanımlarına yardımda bulunurdu. Koyunları sağması, ev süpürmesi, elbisesini ve ayakkabılarını tamir etmesi, deveyi yemlemesi, çocuklarla ilgilenip ihtiyaçlarını görmesi, hep onun bu merhamet ve şefkatinin neticesi değil midir?

Efendimiz yemek ayırımı yapmazdı. Eve geldiğinde eşi ne yemek hazırlamışsa oturur yer ve Allah'a hamdederdi. 
WWW.HIKMET.NET

22 Nisan 2012 Pazar

Yara Tedavisinde Bal



Bal; besin maddesi ve enerji kaynağı olmanın yanısıra bir sağlık iksiri ve çeşitli hastalıkların tedavisinde başvurulan şifa vesilesidir. Arılar vasıtasıyla üretilen bal, arı sütü ve polen; kimyevî ilaçlardan uzaklaşma eğiliminin arttığı günümüzde mühim bir ecza konumuna gelmiştir. Birçok hastalığın tedavisinde bal, polen, propolis, arı sütü ve arı zehri gibi mamuller kullanılmaktadır. Son yıllardaki araştırmalar, balın yara tedavisinde de oldukça tesirli olduğunu göstermiştir. Buna paralel olarak günümüzde 'apiterapi' adı verilen arı ürünleri ile tedavi metotları hızlı bir gelişme göstermiş ve apiterapi merkezleri kurulmuştur.

Yara tedavisinde bal kullanımı (M.Ö) 2.000 yılına kadar gitmekle birlikte, yirminci yüzyıla kadar balın yara tedavisindeki tesiri, ilmî delillerle açıklanmamıştır. Son çalışmalar, balın bakteri üremesini engellediğini ortaya koymuş ve bu da onun yara tedavisinde kullanımını yaygınlaştırmıştır.

Yaranın iyileşmesinde balın rolü 
Balın yara tedavisindeki tesiri; iltihabî ödemin azaltılması, yaranın temizlenmesi, ölü dokuların atılımının hızlandırılması, lokal olarak hücreye enerji sağlama ve yara üzerindeki protein tabakasını koruma şeklinde ortaya çıkar. Balın aynı zamanda yaralarda ortaya çıkan kokuyu giderme özelliği de vardır. Bu özellik, iltihap oluşturan bakterilerin yarayı bırakıp zengin bir glikoz kaynağı olan balı tercih etmesinden kaynaklanmaktadır. Bala hücum eden bakteriler, balın mikropları öldürücü özelliği sebebiyle bertaraf edilir.

Balın yüksek osmolarite (suyun, yarı geçirgen zarın iki tarafında, zardan geçemeyen maddelerin konsantrasyon farkı sebebiyle hareketi) ve asitlik derecesine, hidrojen peroksit (H2O2 = oksijenli su) ihtiva etmesine atfedilen antibakteriyel hususiyetleri vardır. Baldaki bu yüksek osmolarite lenf sıvısını çeker; bu sıvı içinde çözülmüş maddeler, yenilenen dokuları besleyici bir özelliğe sahiptir.

Yaraların temizlenmesinde mühim bir yeri olan H2O2 ve glikonik asit (balda bulunan başlıca asit), balda tabiî olarak bulunan glikoz oksidaz tarafından üretilir. Baldaki mühim antibakteriyel özelliğe sahip olan H2O2, zararsız bir şekilde düşük seviyelerde bulunur. Bir saat içinde biriken H2O2 konsantrasyonu, genelde antiseptik olarak kullanılan H2O2 solüsyonununkinin yaklaşık binde biri kadardır. 

Pastörize edilmemiş saf ballar, yaklaşık % 40 glikoz, % 40 fruktoz ve % 20 su ve çok az miktarda aminoasit, B grubu vitaminleri, diastaz, invertaz, glikoz oksidaz ve katalaz gibi enzimler ile potasyum, demir, magnezyum, fosfor, bakır ve kalsiyum gibi mineraller ihtiva etmektedir. Mükemmel bir enerji kaynağı olarak yaratılan bal, ayrıca yaranın mikrop kapmaması için sıvı bir bariyer oluşturur ve ödemi düzenleyen nem çekici (higroskopik) bir tesire sahiptir. 

Balda aynı zamanda H2O2 tarafından üretilen oksijen radikallerinden yara dokularını koruyan yüksek seviyede antioksidanlar da bulunmaktadır. H2O2'nin düşük seviyelerde bulunması, yeni damar oluşumu ve bağ dokusunun çoğalmasını uyarır. Bu yeni damar oluşumu da dokulara oksijen sağlamayı artırır. Yaralardaki sathî asitleşmenin yara iyileşmesini hızlandırdığı görülmüştür. Bundan dolayı sahip olduğu düşük pH (3,6 veya 3,7) balın antibakteriyel tesirini artırarak yara iyileşmesini hızlandırmaktadır.
Arılar, kendilerine ilham edilen yollarla, birçok değişik çiçekten faydalanarak bal üretmekle vazifelendirilmiştir. Kaynağına ve tâbi tutulduğu işleme bağlı olarak balın antimikrobiyal aktivitesi büyük değişiklikler arz eder. Balın terkibinde yer alan çiçek türlerine göre antibakteriyel tesir, yüz kata kadar farklılık gösterebilir. Belirli bölgelerde üretilen antibakteriyel aktivitesi yüksek ballar, iltihaplı yaraların tedavisinde kullanıldığında daha iyi neticeler elde edilmektedir. 

Tıbbî tedavi ve bal tedavisi
Arıya, binlerce meyve ve çiçekten besin değeri yüksek maddeleri toplatarak, bal gibi şifa kaynağı bir gıdayı yaptıran Allah, onun içine insanların birçok derdine deva olacak iksiri de yerleştirmiştir. Fareler üzerinde yapılan bir çalışmada, temiz, açık yaralara pastörize edilmemiş bal veya serum fizyolojik (FTS) uygulandığında, yara oluşturulmasından 3, 6 ve 9 gün sonra çevreden merkeze doğru yaralarda küçülme olduğu gözlenmiştir. Bal kullanılan bütün vakalarda yaranın daha küçük, granulasyon dokusunun daha iyi olduğu, 6. ve 9. günlerde üst deri hücrelerinin arttığı görülmüştür. Kontrol grubuna göre yara iyileşmesinin daha hızlı olduğu ve yaralara uygulanan balın herhangi bir yan tesirinin olmadığı ispatlanmıştır. 

Diğer bir çalışmada, bilinen metotlarla yarası iyileşmeyen 59 hastanın 58'inde tabiî bal kullanılarak uygulanılan tedavi ile iyileşme gerçekleştiği gözlenmiştir. Yaraların, bu hastaların 51'inde bakteri ile oluştuğu, 8'inde ise bakteri kaynaklı olmadığı görülmüştür. Bal ile tedavi başladıktan bir hafta sonra, yaraların steril olduğu (bakterilerden arındığı) belirlenmiştir. Bütün hastalarda ölü ve gangrenöz dokuların yara bölgesinin duvarından dereceli olarak ayrıldığı ve bir tutucu âlet ile çekilip uzaklaştırıldığında hastanın hiç ağrı duymadığı görülmüştür. Bal ile pansuman yapılan yaralarda bir hafta içerisinde yarayı çevreleyen ödemin ortadan kalktığı ve koku oluşumunun azaldığı görülmüştür. Ayrıca ölü dokuların hızlı bir şekilde granülasyon dokusu ile yenilendiği ve üst deri hücrelerinin arttığı ortaya çıkarılmıştır. 

Bal, yanık yaralarının tedavisinde de başarı ile kullanılmıştır. İkinci derecede yanık bulunan 92 vakada yapılan bir çalışmada, bal emdirilmiş gazlı bez ile tedavi uygulanan yaraların poliüretan film ile tedavi edilen yaralardan daha erken iyileştiği ve yara enfeksiyonunun çok daha az olduğu tespit edilmiştir. Bal emdirilmiş gazlı bez, kovandan alınmış ve herhangi bir işleme tâbi tutulmamış balın içine daldırılmak suretiyle hazırlanmıştır. Bu hastalarda yaranın yaklaşık 11 günde iyileştiği gözlenmiştir. Kontrol grubunda ise nem geçiren, poliüretan pansuman uygulanmış ve yara iyileşmesi ortalama 15 günde gerçekleşmiştir.

İnsanlarda yanık yaraları üzerine yapılan benzer bir çalışmada, bal ile yapılan bir tedavi ile bir yara merhemi olan silversülfodiazin (SSD) karşılaştırılmıştır. Çalışma, bal tedavisi uygulanan hastalarda iyileşme nispetinin daha hızlı olduğunu göstermiştir. SSD ile tedavi uygulanan hastalarda yaralar 51–60 günde iyileştiği hâlde, bal tedavisi uygulanan hastalarda 31–40 günde iyileşme gerçekleşmiştir. Bal tedavisi uygulanan gruptaki 43 iltihaplı yaranın 39'u, 7 gün içinde steril hâle gelmiştir. SSD grubu ile karşılaştırıldığında bu sayının oldukça yüksek olduğu görülmüştür. SSD grubunda 7 gün içinde 41 hastanın sadece 3'ünde yaranın steril olduğu tespit edilmiştir. Neticede bal ile tedavide SSD grubuna göre daha az irritasyon (alerjik kaşıntı) oluştuğu ve daha az ağrı olduğu gözlenmiş; tedavi sürecini kısalttığından balın, deri yüzeyindeki yaraların tedavisinde daha tesirli olduğu belirlenmiştir.

Başka bir çalışmada da, yanık yaraları bulunan ve bal ile tedavi uygulanan 25 hastanın 21'inin 7 günde iyileştiği, SSD grubunda ise 25 hastanın 18'inin iyileştiği gözlenmiştir. Bal tedavisi uygulanan yaralarda, iz kalmadığı ve ödem bulunmadığı, SSD grubundaki hastalarda ise, yara izi kaldığı görülmüştür. Bal tedavisi uygulanan yanık dokularının histolojik muayenesinde SSD ile karşılaştırıldığında akut iltihabî değişikliklerde azalma, iltihap kontrolü ve erken onarım aktiviteleri gözlenmiştir. Yara tedavisinde işlenmemiş balın kullanılması tavsiye edilir. Bal uygulanmasından kaynaklanan herhangi bir yan tesir görülmemiştir.

Balın kolay uygulanabilir olması ve ilâç tedavisine göre maliyetinin düşük olması onu yara tedavisinde cazip hâle getirmektedir. Burada bir hususa dikkat çekmekte fayda var: Konunun uzmanı olmayan, hangi balın hangi tür yaralarda ve ne dozda uygulanacağını bilmeyen fertlerin bu tür uygulamaları kendi başlarına yapmaları tavsiye edilmez. Aksi takdirde arzu edilenin zıddı bir netice ortaya çıkabilir. 

Doç. Dr. M. Emin ÇELEBİ  

Kaynaklar 
- Molan PC: The antibacterial activity of honey. I: The nature of the antibacterial activity. Bee World 73:15-28, 1992.
- Molan PC: The role of honey in the management of wounds. Journal of wound care. 8 (8):415-418, 1999.
- Cooper RA, Molan PC, Harding KG: Antibacterial activity of honey against strains of Staphylococcus Aureus from nfected wounds. Journal of Royal Society Med 92:283-285, 1999.
- Allen KL, Mola PC, Reid GM: A survey of antibacterial activity of some New Zeland honeys. Journal of Pharmocology 43:817-822, 1991.
- Molan PC: The antibacterial activity of honey. 2. Variation in the potency of the antibacterial activity. Bee World 73:59-76, 1992. 
- Efem SEE: Clinical observations on the wound healing properties of honey. British Journal of Surgery 75:679-681, 1998.
- Çelimli N (2005): Kedi ve Köpeklerde Yara Sağaltımında Bal Kullanılması, Veteriner Cerrahi Dergisi, 11, 1-2-3-4, 10-14.
- Subrahmanyam M: Honey impegnated gauze versus polyurethane film (OpSite®) in the treatment of burns – A prospective randomized study. British Journal of Plastic Surgery 46:322-323, 1993.
- Mathews KA, Binnington AG (2002): Wound management using honey. Compendium continuing on education. 24 (1):53-60.
- Molan PC, Cooper RA (2000): Honey and sugar as a dressing for wounds and ulcers. Tropical Doctor 30:249-251.
- contraction effects and antibacterial properties of Tualang honey on full-thickness burn wounds in rats in comparison to hydrofibre. BMC Complement Altern Med. 2010 Sep 3;10:48.