Popüler Yayınlar

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Newton'un hazırladığı problemi Hintli öğrenci çözdü

Dresden kentinden yaşayan Hint asıllı Shouryya Ray , iki temel parçacık dinamiği teorisini çözmesinin ardından bilim dünyası tarafından “dahi” olarak kabul ediliyor. Fizikçiler, Newton'dan kalan bu problemleri geçmişte bilgisayarların yardımyla çözebilmişti.

Ray'in sunduğu çözüm, bilim insanlarına fırlatılan bir topun havada izlediği yolu hesaplamalarında yardımcı olacak. Aynı zamanda, topun duvara nasıl çarpacağı ve duvardan nasıl sekeceği hesaplamalarında da bilim insanlarına kolaylık sağlayacak. 

28 Mayıs 2012 Pazartesi

"Fethullah Gülen başta İstihbarat Dairesi olmak üzere Emniyeti ele geçirdi" iddiası gerçeği yansıtıyor mu?


Eğer kastedilen Emniyet Teşkilatı’nda Gülen’in fikirlerine veya hareketin ideallerine sıcak bakan insanlar olup olmadığı ise Gülen’in kendisinin de röportajlarında ifade ettiği gibi "[Halkın büyük bir çoğunluğu] yapılan hizmetleri, bu hoşgörü ve eğitim teşebbüslerini olumlu buluyorlar, sempati duyuyorlar... Şimdi bu insanlar bu faaliyetlere olan hüsnü zanlarını ifade ediyorlarsa, iyi şeyler yapılıyor diyorlarsa, bunların hepsi zannediyorum, benim taraftarım gibi gösteriliyor. Bir yerde bir vaaz dinlemiş olabilir, bir sohbet dinlemiş olabilir, sempati duyabilir, [hatta doğru veya yanlış olarak da] sevebilirler de... Birileri [bu hizmetleri] seviyorsa, birileri bana saygı duyuyorlarsa, sempati duyuyorlarsa, "Niye seviyorsunuz?" diyemem. İhtimal ben adlarını, namlarını, nisanlarını bilmem ama Emniyet’in içinde belki de Askeriye’de sevenler, sempati duyanlar vardır. Bunları hiç sevmediğim bir tabirle "Fethullahçı" diye karalamak çok yakışıksız bir şey oluyor. Bir kere Türk toplumu içinde -ci -cu'ya karşı benim kadar mücadele veren uğraşan bir ikinci insan gösterilemez zannediyorum."1



Eğer kastedilen sistematik bir şekilde Emniyet’te örgütlenme ise bu iddiayı bütün röportajlarında Gülen’in kendisi reddetmektedir.2 Ama öncesinde bu iddiaların tarihçesine bir bakmakta fayda var: 




Turgut Özal’ın 1989’da cumhurbaşkanı seçilmesi üzerine Anavatan Partisi’nde başlayan liberal/seküler-muhafazakâr ayrışması ilk sert kavgasını İçişleri Bakanlığı kadroları üzerinde yaptı. Muhafazakârların adayı Başbakan Yıldırım Akbulut’un kongreyi kaybetmesi üzerine 1991’de başbakanlık görevini devralan Mesut Yılmaz, İçişleri Bakanlığı görevine liberal/seküler kanattan Mustafa Kalemli’yi getirdi. Bu dönemde Emniyet Genel Müdürü ise, ANAP’lı liberallerin görüşlerine yakın bir dünya görüşüne sahip olan Ünal Erkan’dı. Böylece İçişleri Bakanlığı ve Emniyette "takunyalılar" ve "tarikatçılar" lakapları takılan dindar insanlara karşı geniş bir operasyon başladı.




Bu dönemde Doğu Perinçek yönetimindeki Aydınlık dergisi de Emniyetteki dindarların tasfiyesi hareketine destek verdi. Aydınlık’ın iddiasına göre, Emniyet’teki bu tarikatçı yapılanma çok eski yıllara dayanıyordu ve arkasında Korkut Özal ve yıllarca içişlerinde üst düzey bürokrat olarak çalışan Vecdi Gönül, Galip Demirel, Mehmet Keçeciler gibi kişiler vardı. 




Dönemin Emniyet Genel Müdürü Ünal Erkan, Emniyetteki bu tasfiye ile yetinmedi. Dindarların Emniyette örgütlendiğini resmi bir soruşturma konusu yaparak daha da ileri bir adım attı. Emniyette "Fethullah Gülen’in Talebeleri" ismiyle bir oluşum olduğu iddiası bu şekilde ortaya çıkmış oldu. 




Polis Akademisi ve Polis kolejinde yapılan soruşturmadan sonra; iki müfettişin imzasını taşıyan 10 Mart 1992 tarihli bir rapor hazırlandı. Rapordaki iddiaya göre, Polis Akademisi’nde bazı öğretim üyeleri "Fethullah Gülen’in Talebeleri" ismiyle bir gurup kurarak, laikliğe aykırı faaliyetlerde bulunuyorlardı. 




Konu burada kalmadı. Fethullah Gülen’in Emniyette kadrolaştığı iddiasını öne süren bu rapor, Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığının önüne geldi. Başsavcılık soruşturma sonucunda 14 Ekim 1992 günü takipsizlik kararı verdi.



İki yıl sonra 1994’te Hürriyet gazetesi bu raporu haber konusu yapınca dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar, 9 Nisan 1994 günü şu açıklamayı yaptı: "Bu rapor geçmişte yanlış bir yaklaşımla hazırlandı. O yüzden bu raporun geçerliliği kaldırıldı." 




Üç yıl süren soruşturma "28 Şubat Süreci" olarak bilinen 1997’de yeniden Ankara DGM’nin önüne gelen davada mahkeme 20 Mart 1998 günü yine takipsizlik kararı vermiştir. Hem bizzat Emniyette kadrolaşma ile ilgili iddialarda hem de dolaylı olarak bu konuyu da içine alan ve Gülen’e karşı açılmış soruşturma ve davalarda da çıkan sonuç takipsizlik veya beraat olmuştur.3




Yargıdan istedikleri sonuç çıkmamasına rağmen; Doğu Perinçek yönetimindeki Aydınlık dergisi başta olmak üzere devrimci ve ulusalcı guruplar; Türk Emniyet Teşkilatı’nı bölmek ve güçten düşürmek için bu iddiayı günümüze kadar sürekli gündemde tuttular. Onların iddiasına göre Emniyet’te ağırlıklı olarak üç gurup vardı: Fethullahçılar, Ülkücüler ve Aleviler. Ama en güçlü gurup Fethullahçılardı ve Emniyette başta istihbarat dairesi olmak üzere hızla kadrolaşıyorlardı.




Bu iddialarını güçlendirmek için 1999’dan başlayarak, zaman zaman "Emniyetteki Fethullahçılar" diye, 80-100 kişilik listeler hazırladılar. En önemli özelliği fazla içki içmek olan bir Emniyet Müdürü ve Alevi kökenli bazı kişiler de Fethullahçılar listesine alınmıştı. Kısacası, Emniyet teşkilatındaki insani rekabetlerde, birbirini yemek isteyen insanlar arasındaki savaşta Fethullah Gülen’in ismi araç olarak kullanılıyordu. 




Emniyette kim Fethullahçı kim değil kavgasının en dramatik örneklerinden birini bizzat, Fethullah Gülen karşıtlığı ile tanınan eski bir polis olan Zübeyir Kındıra, "Fethullah’ın Jopları" isimli kitabında sergiledi. Kındıra, dönemin İstanbul Emniyeti Organize Suçlar Şubesi Müdürü Adil Serdar Saçan için, "Saçan’ın Fethullahçı olup olmadığını kimse bilemez, hatta kendisi bile bilemez. Çünkü masasının bir çekmecesinde viski, bir çekmecesinde Saidi Nursi’nin kitapları olur." diyordu. 1980’li yılların sonlarında başlayan Emniyetteki bu iç çekişme işte bu kadar gülünç noktalara kadar varabildi...
http://questionsonhizmet.info/fethullah_gulen_basta_istihbarat_dairesi_olmak_uzere_emniyeti_ele_gecirdi_iddiasi_gercegi_yansitiyor_mu.html

Twitter'da takipçi artırmanın yolları


Kendimi övmek gibi olmasın, bu köşeden marka ve itibar yönetimi ile ilgili verdiğim ipuçlarını dizseniz, buradan Ay'a yol olur.

Ama kendime Müslüman değilim, bilgiyi paylaştıkça mutlu oluyorum. İşte size kişisel itibarınızı yükseltecek bir bilgi daha. Twitter'da takip edilir, beğenilir ve paylaşılır olmanın yolları.

ABD'li 3 bilim adamı; Paul Andre (Carnegie Mellon Uni), Michelin Bernstein (MIT) ve Kurt Luther (Georgia Indtitute of Tech) açtıkları web sitesinden 1443 kullanıcı üzerinde bir araştırma yapmış. Kullanıcılar tam 43.738 tweeti kalitesine göre oylamış. Araştırmacılar da sonuçlara göre tweetleri 8 kategoriye ayırıp sıralamışlar.

İnsanlar tweetlerin sadece %36'sını "okumaya değer" buluyor. Geriye kalan tweetlerin %39'u takipçiler için "fena değil", %25'i ise "gereksiz." Yani bugüne kadar attığınız tweetlerin dörtte biri takipçileriniz için gereksiz laflardan ibaret. Diğerlerinin de sadece %36'sını beğeniyorlar.

Peki ne yapsak da beğenilir tweetler atsak?

Okumaya değer bulunan spontane tweetlerin en önemli özellikleri; komik ve eğlenceli olmalarıymış. Yani komik olduğunuzu düşünebilirsiniz ama bence tweetlerinizin gerçekten komik ve eğlenceli olup olmadığını bir test etseniz fena olmaz.

Kendinizi Twitter'dan pazarlayın.

İlginç bir şekilde katılımcılar Twitter'ı kendilerini ve işlerini tanıtma alanı olarak görüyorlar ve faydalı olduğunu düşünüyorlar. Zaten İnstagram ve Pinterest'in de bu amaçla kullanıldığını biliyoruz. Herkes kendini Ara Güler zannedip milyonlarca fotoğraf paylaşmaya başladı. Olsun, siz yine de işlerinize güveniyorsanız paylaşmaktan korkmayın.

Tweetdaşlara bol bol soru sorun.

Takipçiler, Twitter'ın bir işlevinin de bu olduğunu düşünüyorlarmış. Yani soru sormak, cevap vermek ve cevap bulmak. Bence de öyle. Ve çok samimi, içten cevaplar alabiliyorum. Elbette ağzının ayarı olmayan tiplerden de cevap geliyor. Ama bu cevaplar da bana kitlenin profili ve düşünce yapısı hakkında altın değerinde ipuçları veriyor...

İğnesiz enjeksiyon geliyor









MIT ’nin (Massachussetts Institute of Technology) devrim niteliğindeki buluşuyla, doktor ve hemşirelerin iğneyle kendilerini yaralamaları tarih olmakla kalmayacak, düzenli olarak kendi kendilerine insülin enjekte etmek zorunda kalan şeker hastaları da rahat bir nefes alacak.

Mıknatıs ve küçük iteneklerle çalışan, iğne barındırmayan bu enjeksiyon yöntemi sayesinde, istenilen dozda ilaç hastaya acı çektirmeden uygulanabilecek.

27 Mayıs 2012 Pazar

İnternette bu kelimeleri sakın kullanmayın!


Yasak listesi başınızı yakabilir. ABD’li bir sivil toplum kuruluşu bilgi alma hakkını kullanarak hükümetin sanal dünyada vatandaşları izlemek için kullandığı kilit sözcükleri ortaya çıkardı 

ABD’nin bütün dünyada interneti takip ettiği, şüphelileri bu yolla bulmaya çalıştığı ortaya çıkmıştı. Şimdi “ulusal güvenlik” gerekçesiyle yapılan bu takipte filtre olarak kullanılan anahtar sözcükler açıklandı. Vatan'ın haberine göre ülkede bilgi alma hakkı çerçevesinde yapılan bir başvuruyla 11 Eylül saldırılarının ardından kurulan ABD İç Güvenlik Bakanlığı sosyal paylaşım ve sosyal medya sitelerinde takip ettikleri kelimelerin listesini açıkladı. Listede “domuz” ve “bulut” gibi sözcükler var.

Sıradan kelimeler

Aslında bilgi alma hakkı çerçevesinde Elektronik Mahremiyet Bilgi Merkezi adlı gözlemci grubun yaptığı başvuruda, hükümetin kendisine karşıt yayın yapan basın-yayın kuruluşlarını takip edip etmediği öğrenilmek istenmişti. İç Güvenlik Bakanlığı ise internette yürüttükleri izleme faaliyetinin amacının sadece terörist faaliyet, uyuşturucu kaçakçılığı, yasadışı göç dalgaları ve doğal afet tehditlerini takip etmek olduğunu belirtti. Bakanlık, bu amaçla izlemeye aldığı “anahtar kelimeleri” de yayınladı. Fakat listede neredeyse sıradan, herhangi bir insanın gündelik bir arama için kullanabileceği kelimelerin bulunması tepki çekti.

‘Güncelleme gerekli’

Listenin yayınlanmasının ardından grup, Bakanlık’ın, Terörle Mücadele ve İstihbarat Alt Komitesi’ne gönderdiği mektupla bu kelimelerin “geniş, anlaşılmaz ve belirsiz” olduğunu belirtti. Bakanlık’tan bir yetkili de haber sitesi Huffington Post’a doğal ve insan kaynaklı tehditlere karşı hazırlanan kitapçığın farkındalığın devamlılığını sağlayabilmek için hazırlandığını söyledi. Fakat Bakanlık, kullanılan dilin belirsiz olduğu ve güncellemeye ihtiyaç duyduğunu kabul etti.

İşte tartışma yaratan o kelimeler...