Popüler Yayınlar

18 Mayıs 2012 Cuma

"Gülen cemaati Türkiye genelinde mahalle baskısı kurmuş durumdadır. Cemaate mensup olmayan işadamı, esnaf ve tüccarın Anadolu'da nefes alacak imkânı kalmamıştır. Üniversite öğrencilerinin çoğunun önündeki tek seçenek cemaat evleri ve yurtlarında kalmaktır" tezi ne derece doğrudur?

Fethullah Gülen hareketinin Türkiye'de giderek bir mahalle baskısı kurduğu iddiası her ne kadar Boğaziçi Üniversitesi Ögretim Üyesi ve CHP Parti Meclisi Uyesi Prof Binnaz Toprak'ın iki gazeteci ile birlikte yaptığı "Din ve Muhafazakârlık Ekseninde Ötekileştirilenler" isimli araştırma ile gündeme gelmiş, daha sonra yapılan bir röportajla11 da konuşulurluğu artmış olsa da; mahalle baskısı olgusu ilk kez Hürriyet gazetesinde Ayşe Arman'ın 16 Eylül 2007 günü Profesör Şerif Mardin ile yaptığı röportajla tartışma gündemine geldi.
O röportajında kapsamlı bir Türkiye tahlili yapan ve bir toplumsal dinamik olarak din olgusu üzerinde hala bilim adamlarımızın yeterli araştırmaları yapmadığını dile getiren Şerif Mardin, türbanlı öğrencilerin üniversiteye girebilmeleri gerektiğini dile getirmekle birlikte; Türkiye’de geleceklerinden endişe duyan başı açık kadınların da bu endişelerinde haklı olduklarını ifade etti. Profesör Mardin, "Türkiye günün birinde Malezya olur mu?" sorusuna da, "Olmaz diyemem" cevabını verdi.


2007 yılı eylül ayında Şerif Mardin röportajının Malezya cümlesi cımbızlanarak Hürriyet’in manşetinden gündeme gelmesinin özel bir anlamı vardı. Çünkü yeni anayasa çalışmaları yapılıyordu. İlginç olan; bu konunun aslında kendisi bir "mahalle baskısı mağduru" olan Profesör Şerif Mardin üzerinden ortaya atılmasıydı. Çünkü Şerif Mardin; sırf Bediüzzaman Said Nursi’nin hayatı ve Türkiye’deki İslam olgusu üzerine yazdığı kitaptan dolayı; Türkiye Bilimler Akademisi üyeliği üç defa reddedilen bir bilim adamıydı. Ortadaki gerçek şuydu: Şerif Mardin’in bizzat kendisi laik çevrelerin uyguladığı bir mahalle baskısının kurbanı olarak ortadaydı. Ancak; Türkiye’nin Malezyalaşması hayli uzak bir tehlikeydi. Zaten Profesör Mardin de bir bilim adamı hassasiyetiyle Ayşe Arman’ın sorusuna ortada bir cevap vermişti.


Profesör Şerif Mardin röportajıyla AK parti iktidarı ekseninde dile getirilen mahalle baskısı konusu; Profesör Binnaz Toprak’ın araştırması ile bu kez Gülen hareketi özeline indirgendi. Binnaz Toprak’ın iddiasına göre Anadolu’da Gülen hareketine mensup olmayan esnaf ve tüccar bir baskı altındaydı. Ayrıca Anadolu’daki üniversitelerde okuyan öğrenciler de Gülen cemaatine mensup yurtlarda ve evlerde kalma baskısı altındaydı...
http://hizmetesorulanlar.com/fethullah_gulen_cemaati_turkiye_genelinde_mahalle_baskisi_kurmus_durumdadir._cemaate_mensup_olmayan_isadami_esnaf_ve_tuccarin_anadoluda_nefes_alacak_imkni_kalmamistir._universite_ogrencilerini.html

17 Mayıs 2012 Perşembe

Amerika'da arabanızı ödünç verirken iki kere düşünün


Bu yazıda sizlere son zamanlarda en sık karşılaştığım sorulardan birisi olan ve aynı zamanda araba sigortası konusunda en çok yanlış anlaşılan konulardan da birisi olan ödünç araba kazasi sonrasında yapılması gerekenleri anlatmaya çalışacağım. Elbette ilk akla gelen soru böyle bir durumda sigorta firmanızın hasari karşılayıp karşılamayacağı ve/veya kimin sigortasinin hasarın karşılanmasından sorumlu olacağıdır. Ardından akla gelen başka bir soru ise kimin sigortasinin bu durumdan etkileneceği; arabayı kullananın mı sigortası artacak yoksa araba sahibinin mi?

Yukarıdaki sorulara cevap vermeye başlamadan önce size hatırlatmam gereken en önemli nokta sigorta ihbarının (claim) nasıl ele alınılacağı; sıgorta firmasina, hasar ihbarını değerlendirecek olan sigorta firması yetkilisine, ve kazanın durumuna göre değişiklik arz edebilir. Bunu neden söylüyorum çünkü daha yakin zamanda gözlemlediğim bir kaza ihbarinda, sigorta firmasi araba sahibini gerçekleri saptırdığı ve/veya sakladığı gerekçesi ile hasar ihbarini geçersiz saydi. Kazayi ve sonrasini kısaca özetlersem size de olay hakkında bir fikir vermiş olurum. Araba sahibi aracını bir arkadaşına ödünç veriyor,kendisi başka bir araba ile şahsı takip ederken, arkadaşı çok küçük bir kaza yapıyor.  Kaza sonrası diğer sürücü ile bilgiler değiştiriliyor ve karşı taraf hasar ihbarı yapıyor. Buraya kadar herşey normal.  İhbar ile ilgilenen sigorta yetkilisi oto sahibinin başka bir arabayı sürerken kendi arabasini takip etmesini anlayamıyor ve daha detaylı bir tahkikat başlatiyor. Araba sahibine ve sürücüye ayrı zamanlarda aynı sorular soruluyor. Arkadaşınıza arabanızı haftada kaç defa ödünç verirsiniz, aynı yerde ikamet ediyormusunuz, arkadaşınızın kendisine ait arabası ve sigortası var mı?. Sürücü sırasıyla haftada iki üç defa arkadaşının arabasını kullandığını, bir kaç aydır aynı yerde ıkamet ettiklerini ve kendi arabası ve dolayısıyla sigortasının olmadığını bildiriyor. Bunun üzerine sigorta firması biraz önce bahsettiğim sebepleri öne sürerek araba sahibine hasarı ödemeye yanaşmıyor. Yukarida verdiğim örnek vaka çok sıklıkla karşılaştığımız bir olay değil, yanlızca hasarın ele alınmasında yuzde yuz bir standardın olmadığını size başta göstermek istedim...

http://www.zamanamerika.com/index.php/tr/2011-07-25-15-56-50/item/859-arabanz-oeduenc-verirken-iki-kere-duesuenuen

Günde üç fincan kahve ölüm riskini azaltabilir.

















Amerikan Ulusal Kanser Kurumu 'nun yaptığı araştırmaya 1995-1996'da 50-71 yaşında olan 400 bin kişi katıldı. Katılımcıların sağlık durumu 31 Aralık 2008'e kadar izlendi.

"New England Journal of Medicine" dergisinde yayımlanan araştırma, günde ortalama üç fincan normal ya da kafeinsiz kahve içenlerin, kalp-damar, solunum, şeker hastalıkları, inme ve yaralanmaya bağlı ölüm riskinin içmeyenlere göre daha az olduğunu gösterdi.

Bu sonuçların kahvenin ömrü uzattığı anlamına gelmediğini belirten bilimadamlarından Neal Freedman, kahve içmek ve genel olarak ölüm riskinde azalma arasında bağlantı bulduklarını ifade etti.

Bunun kahve ve ölüm riskinin az olması arasında sebep-sonuç bağlantısı olduğu gibi yorumlanamayacağını belirten Freedman, sonuçların kahvenin sağlığa zararlı olmadığını gösterebileceğini vurguladı.

Freedman, kahvenin farklı binden fazla madde içerdiğini, bu maddelerin de sağlığı olumlu etkiliyor olabileceğini belirtti.

16 Mayıs 2012 Çarşamba

EKSI 10 ILE LOS ANGELES'I BIR BASKA KESFEDIN!

-Amigo Kemik... Onu gercek adıyla tanıyan nerdeyse yok. Eşi ve cocukları bile kendisini bu isimle…
-Hepimiz kitap fuarlarını biliriz. Bizim ülkemizde de sıklıkla yapılır. Ama Los Angeles'da yapılan bir kitap…
http://www.eksi10.tv/index.php/eksi10-bolumler/3-sezon/eksi10-otuzsekizinci-bolum

Köpekle Gelen Tehlike: Hidatik Kist Hastalığı


öpek, insanlık tarihi boyunca her zaman insana yakın yaşamış hayvanlardan biridir. Dostluk, sadakat ve vefa gibi kavramlarla anılan bir hayvan olmakla beraber, bu hususiyetini mübalağalı şekilde gösterdiğinden köpek bazılarınca hakir görülmüştür. 

Bugünkü mikrobiyoloji, parazitoloji ve enfeksiyon bilgilerimize göre köpekler başlı başına birer hastalık fabrikasıdır. Bunlardan virüs kaynaklı olanların en önemlileri; Gençlik Hastalığı (Canine Distemper), Kanlı İshal (Canin Parvovirüs), Bulaşıcı Karaciğer Hastalığı (Infectıous Canine Hepatitis, CAV-1), Köpek Öksürük Hastalığı, Adenovirüs Tip-2 Enfeksiyonu, Köpek Nezlesi (Canine Parainfluenza), Koronavirüs İshali (Canine Coronavirüs), Kuduz (Rabies); bakteri kaynaklı olanların en önemlileri ise, Bordetelloz ve Leptospiroz'dur.

Maalesef yaşadığımız yüzyılda insanların yalnızlık sebebiyle çocuk sevgilerini, köpeklere tevcih etmeleri yüzünden, Batılı birçok ülkede köpek besleme hayatın olmazsa olmazlarından biri hâline gelmiş, ülkemizde de bu davranış hızlı bir şekilde yaygınlaşmaktadır.

Köpeklerin önemli hastalıklarından birisi de kist hidatiktir. Köpeklerin bağırsaklarında yaşayan Echinococcus granulosus isimli şeridin sebep olduğu hidatik kist hastalığı, daha çok ot yiyen hayvanlarda, bazen de insanda görülür. Çapı, insan başı kadar olabilen kistler bazen hayatı tehdit edebilir. Başta karaciğer olmak üzere bütün organlara yerleşebilen kist, yıllar içerisinde büyümeye devam edip, çevredeki dokulara baskı yapmakta, doku ölümlerine ve yerleştiği organda fonksiyon kaybına sebep olmaktadır.

Hidatik kist hastalığı; başta köpek olmak üzere bazı et yiyen hayvanların (kurt, tilki, çakal vb.) ince bağırsağına yerleşen şeritlerden Echinococcus granulosus'un daha çok ot yiyen hayvanlarda (koyun, keçi, sığır, domuz, at vb.) ve nadiren de insanda sebep olduğu kistik bir hastalıktır. Parazitin ergin formu köpeğe yerleşir, toplam boyu 0,5 cm'dir (Şekil-1). Köpeğin ince bağırsağında yüzlerce ergin parazit bulunmasına rağmen, insan ve diğer ot yiyen hayvanlarda yerleşen lârva formu kadar zarar vermez. Lârva formu ise, çapı insan başı büyüklüğüne kadar ulaşabilen içi sıvı dolu kese şeklinde bir kisttir ve bazen hayatı tehdit edebilir. 

Parazit ve hayat deveranı 
Halk arasında köpek tenyası olarak bilinen Echinococcus granulosus'un ergini, baş kısmı ve başın arkasında birbirine eklenmiş üç halkadan oluşan bir parazittir. En öndeki en genç, en sondaki ise en olgun halkadır ki, bu halkanın içerisinde yumurtalar teşekkül etmiştir. Parazitin neslinin devamı için, halka içerisindeki 200-800 adet yumurta, köpek dışkısı ile dışarı atılmalıdır. Ancak parazitin yumurtlama kanalı olmadığından yumurtalar yumurtlanarak dışarı atılmaz. Bu sebepledir ki, parazite birbirine eklenmiş halkalardan müteşekkil bir vücut bahşedilmiştir. Köpeğin bağırsağındaki ergin parazitin bir taraftan en sondaki içinde olgun yumurtaları olan halka kopup, köpek bağırsağında serbest kalırken, diğer taraftan da boyun kısmından tomurcuklanma ile yeni halka oluşturulmaktadır. Kopan halkalar, sindirim enzimlerinin tesiri ile parçalanır ve içlerinden çıkan yumurtalar köpek dışkısıyla atılır. Çapı yaklaşık 20 mikron olan ve gözle görülmeyen yumurtalar, kasaplık hayvanlara veya insana, ağız yoluyla alınan kirli yiyecekler (yeşillikler gibi) ve su ile bulaşır. Kirli eller bu hususta önemli bir faktördür. Bu sebepten hastalıktan korunmada ellerin temizliği çok mühimdir. Peygamber Efendimiz'in (sallallahü aleyhi ve selem): "Yemekten önce ve sonra elleri yıkamak yemeğin bereketindendir." beyanları probleme ne de güzel çözüm getirmektedir. 

Parazitin hayat deveranı aslında köpek ile kasaplık hayvanlar (hususiyle de koyun) arasında geçmektedir. Bu halkaya bazen de insan dâhil olabilmektedir. Koyun tarafından ağızdan alınan yumurtadan, ince bağırsakta ön lârva çıkar ve yaratılıştan aldığı program gereği zoru seçerek bağırsak duvarını delip, uzun bir seyahate çıkar. Kan yoluyla karaciğere geçer ve yaklaşık % 70'i orada tutunur. Karaciğerde tutunamayanlar toplardamar sistemi ile kalbe, oradan da akciğerlere gelir ve gelenlerin yarısı da (% 15) burada tutunur, geri kalanlar ise, kan akımı ile tekrar kalbe oradan da atardamar sistemiyle böbrek, dalak, beyin ve kemiği de içine alan bütün organlara dağılır ve oralarda tutunur. 

Artık seyahat bitmiştir ve bu sefer ön lârva, programlanmasının devamı gereği yerleştiği yerde keseleşip altı ayda çapı 0,5 cm. içi sıvı dolu bir kist hâlini alır ki bu, hastalığa sebep olan formdur ve hususi bir duvar yapısına sahiptir. Kist duvarının en iç tabakası olan zardan kist içerisine sıvı salgılanır ve bunun da tesiri ile kistin çapı her sene yaklaşık bir cm. artar. Bundan dolayıdır ki, bazen parazit yumurtası alındıktan yıllar sonra hastalık belirtileri ortaya çıkar. Kist, aslında vücutta yerleşmiş canlı bir parazittir ve vücutta meydana gelen diğer kistlerden farklı olarak içinde bazı yapıları üretme potansiyeli ile donatılmış, yani üretken kılınmıştır. Üretilen bu maddelerin başında kist sıvısı gelmektedir. Kaya suyu da denen bu sıvı aslında bir protein karışımıdır ve oldukça alerjik tesire sahiptir. Bunun yanında; kist içerisinde, yine kistin iç duvarındaki zardan üretilen yavru kistler bulunmaktadır. Bunların da içinde parazitin lârvacığı denebilecek yapılar üretilmektedir. Parazitin tekrar köpeğe bulaşması da, kistin bulunduğu organın yenmesi ile olur ve kist içerisindeki yüzlerce lârvacığın her birinden köpek bağırsağında bir ergin parazit meydana gelir (Şekil-2). Dolayısıyla bir koyunun karaciğerini yiyen köpeğin, aldığı 5 cm. çaplı bir kist, bağırsağında açıldığında yüzlerce ergin parazit meydana gelebilir ve bunlardan da milyonlarca yumurta etrafa saçılabilir. 

İnsanda hidatik kist hastalığı 
Parazit tıpkı koyundaki gibi insanda da yerleşip hidatik kist hastalığına sebep olmaktadır. Ancak çok istisnai durumlar dışında (tabiî âfetler veya savaşlar) insan etini köpek yiyemediğinden, insan bu parazit için âdeta bir çıkmaz sokaktır ve parazitin insandan tekrar köpeğe bulaşma ihtimali bulunmamaktadır. 

Kistin belirtileri, yerleştiği organ veya bölgeye göre değişmektedir. Beyin gibi hassas organlarda bir cm. çaplı kist belirti verirken, karın boşluğuna yerleşmiş bir kist bazen 10 cm'ye ulaşsa da belirti vermeyebilir. Klinik tablo da kistin yerleştiği organ, yerleşim bölgesi, kistin sayısı ve büyüklüğüyle değişmektedir. Karaciğer kistleri daha çok iştah bozukluğu, sindirim problemleri, sarılık ve karaciğerde büyüme ile ortaya çıkar. Karaciğerin yerleşim bölgesi olan karnın sağ üst bölümünde ağrıya sebep olur. Akciğer kistlerinde; öksürük ve nefes darlığı ön plândadır ve bazen öksürük ile kist zarlarının parçalanması neticesinde kist materyali ağızdan atılabilir. Beyinde yerleşen kistler, kafa içi tümörlerde olduğu gibi genel belirtiler (baş ağrısı, bulantı, kusma gibi) yanında kistin yerleştiği beyin bölgesinin idare ettiği fonksiyonlarda bozukluklara sebep olabilir. Nadir gözüken kemik kistlerinde ise, ağrı ve kolay kemik kırılmaları ön plândadır. 

İnsan vücudundaki bir kist, sadece yukarıda zikredildiği şekliyle bir hastalık tablosu oluşturmakla kalmayıp, herhangi bir sebeple patlayabilir. Bu bazen sebebi anlaşılamayan bir şekilde olabildiği gibi, daha çok bir darbe ile bazen de ameliyat esnasında hekim eliyle olabilmektedir. Hastadaki kist eğer patlarsa, içerisindeki sıvının dokulara yayılması ile kişide alerji meydana gelir ki, bu umumiyetle alerjik şok (anaflaktik şok) ile sonlanır ve hasta kaybedilebilir. Eğer hasta ölmez ise, bu sefer de ayrı bir tehlike ile karşı karşıya kalabilir. Kist içerisindeki lârvacıklar dokulara ve hattâ kana karışıp uzak organlara taşındığında oralarda yerleşen yüzlerce hattâ binlerce lârvacığın her birinden yeni kistler (sekonder kistler) meydana gelecektir (Şekil-3). Belki de hastada mevcut tek kist, ameliyat ile çıkarılıp tedavi edilebilecekken, patlama sonrası gelişen yüzlerce kistin tedavi şansı da ortadan kalkacaktır. 

Hastalık nasıl teşhis edilir? 
Teşhisin hastanın şikâyetleri ve muayene bulguları ile konması pek mümkün olmamakla birlikte, teşhis daha çok radyolojik metotlarla (Röntgen filmi, tomografi, MR, ultrason gibi) konmaktadır. Bunun yanında kan tetkikleri ile hastada parazite karşı oluşmuş antikorların araştırılması da mühimdir. Hattâ bu metotla vücuttaki bir kistin, hidatik kist olup olmadığı da belirlenebilir. 

Hastalığın tedavisi var mıdır? 
Bugün için hidatik kistin kesin tedavisi, cerrahî metotla kistin çıkarılmasıdır. Bunun yanında bazı karaciğer kistleri cilt yüzeyinden bir iğne ile girilip boşaltılarak tedavi edilebilirse de, bu durum çok riskli bir müdahale olarak görülmelidir. Zîrâ kist patlatılırsa bütün vücuda yayılabilir. Ayrıca çok tesirli olmasa da bilhassa ameliyat edilemeyen bazı hastalarda ağızdan ilâçla tedavi de yapılabilmektedir. 

Hastalıktan korunma mümkün müdür? 
Parazitin yayılmasına mâni olmak için önce köpeklerin bu parazitten korunması gerekir. Köpek kistli organı yiyerek bu paraziti alabileceğinden, kesilen koyun ve sığırların kistli organları ve ölen hayvanların cesetleri, gelişigüzel etrafa atılmamalı ve köpeklere yedirilmemelidir. Bunlar mümkünse köpeğin ulaşamayacağı derinliğe gömülmelidir. Ayrıca köpeğe verilecek etler, imkân dâhilinde pişirilmelidir. Zîrâ köpekler paraziti taşımazsa insana da bulaştıramaz. 

Hastalık, köpeğe direk temas ile bulaştığı gibi, köpek dışkısı ile kirlenmiş yiyeceklerle, hususiyle de pişirilmeden yenen yeşilliklerle de bulaşmaktadır. Bu sebepten yeşillikler çok iyi yıkanmalı veya on dakika kadar sirkede bekletilmelidir. Köpeğe temas edildiğinde onun tüylerine veya vücut kısımlarına yapışmış yumurtalar ellere geçer. Eğer eller yıkanmadan ağıza götürülürse bu yumurtalar insan vücuduna girer. Bunun içindir ki; diğer birçok bulaşıcı hastalık gibi bunda da ellerin temizliği çok mühimdir. Hususiyle yemek öncesi el yıkamak bu hastalıktan korunmada son derece ehemmiyet kesbetmektedir. Yanlış bilinen şekliyle; hastalık köpek veya kedi tüyünden meydana gelmez; ancak o tüylere yapışmış yumurtalar vasıtasıyla oluşur. 

Akla şu soru gelebilir: Köpek beslemek bu hastalık açısından risk midir? Evet, hastalık sadece köpek besleyenlerde görülmemekle birlikte, köpek beslemek mühim bir risktir ve konunun otoriteleri tarafından mücbir sebepler dışında tavsiye edilmemektedir. Hiçbir canlıyı öldürmeyen ve öldürülmesini hoş görmeyen Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem), çok şefkatli olmasına rağmen Ebû Dâvud'un rivayet ettiği bir hadîs-i şerîfte: "Eğer köpekler tek başına bir ümmet olmasalardı, onların öldürülmesini emrederdim." (Ebu Davut, Edahi 22; Tirmizi, Sayd 16, 17; Nesei, Sayd 10; İbni Mace, Sayd 6) buyurmuştur. Bu hadîsten; köpeğin insan, hayvan, nebatât ve cemadât gibi, başlı başına ekolojik dengeyle alâkalı unsurlardan biri olduğunun vurgulandığı ve şeriat-ı fıtriyeye göre varlığında zaruret bulunmasaydı onların öldürülmesini emrederdim mânâsı çıkarılabilir. Buradaki hikmetlerden birisi de köpeğin bulaştırdığı hastalıklardan insanların korunması olsa gerek. Fahr-i Kâinat Efendimiz'in (sallallahü aleyhi ve sellem) Ebu Hüreyre'den rivayet edilen "Sürü veya av veya ziraat köpeği dışında bir köpek besleyen kimsenin ecrinden her gün bir kırat eksilir." (Buhari, Hars 3, Bed'ül-Halk 14) hadîsi ise, köpek besleme mevzuuna son noktayı koymaktadır. 

Dr. Muvaffak MUHARRİR 
 Sizinti Mayis sayisi
Kaynaklar 
- Şahin, Abdulfettah, 1993. "Kitap ve Sünnet Perspektifinde Kader" Yeni Ümit, 22; 6. 
- Unat EK, Yücel A, Altaş K, Samastı M, 1995. Unat'ın Tıp Parazitolojisi. 5. baskı, İstanbul, Doyuran matbaası. 
- Saygı G, 1998. Temel Tıbbi Parazitoloji, Esnaf Ofset Matbaacılık, Sivas. 


14 Mayıs 2012 Pazartesi

Bu besinler unutkanlığı önlüyor


nutkanlıktan korunmada bazı besinlerin düzenli tüketilmesinin önemine vurgu yapan Beslenmeve Diyet Uzmanı Aslı İçingür, özellikle yabanmersini gibi orman meyveleri ve omega 3'ten zengin bir beslenme programı uygulanması gerektiğine dikkat çekiyor. Fiziksel ve zihinsel aktivite sıklığının da önemli olduğunu söyleyen İçingür'ün beyni çalıştırmak ve hafızayı güçlü kılmak için önerileri ise şöyle:

2-3 YEMEK KAŞIĞI YABAN MERSİNİ
Her gün 5 porsiyon sebze ve meyve tüketin. Güçlü bir hafıza için porsiyonlardan biri mutlaka orman meyvesi, özellikle de yaban mersini olsun. Çünkü yabanmersini, bol miktarda içerdiği ‘polifenol' sayesinde beyin hücrelerine saldıran serbest radikallerle savaşabiliyor. Günde 2-3 tepeleme yemek kaşığı, yani yaklaşık 30 gram yaban mersini tüketmeniz yeterli gelecektir. Eğer tazesini bulamazsanız kuru yabanmersini de yiyebilirsiniz. Ancak satın alırken mutlaka tadına bakıp şeker oranını kontrol edin. Ayrıca elma, böğürtlen, kiraz, kırmızı erik, ahududu, çilek en iyi antioksidan kaynaklarını oluşturuyor. Kayısı, kırmızı ya da yeşil üzüm, portakal, kırmızı greyfurt, şeftali, armut ve mandalina da çok güçlü antioksidanlardan. Muz, kivi, mango ve nektari de bol antioksidan içeriyor. 

2 PORSİYON BALIK
Omega 3 yağ asidinden zengin, trans yağ asitlerinden fakir bir beslenme düzeni beyin sağlığı açısından oldukça önem taşıyor. Yapılan araştırmalarda, omega 3 yağ asitlerinden zengin beslenmenin Alzheimer riskini azalttığı ortaya kondu. Unutkanlığı önlemek için haftada 2 gün balık yemek şart. Eğer balık tüketemiyorsanız günde 1 gram omega 3 takviyesi almanızda fayda var. Ancak omega 3 yağ asidinin tüketim miktarı yaşa ve hastalık durumuna göre değişebiliyor. Bu nedenle günde ne kadar takviye almanız gerektiğini doktorunuza mutlaka danışın.

3 ADET CEVİZ
Ceviz de omega 3 yağ asidi açısından en zengin kaynaklardan biri. Güçlü bir hafızaya sahip olmak için günde 3 adet ceviz tüketmek, yaşlılık dönemine yapacağınız en büyük yatırımlardan biri olacak.

3 KEZ KIRMIZI ET
Araştırmalar özellikle B, C, D ve E vitaminlerine ağırlık verilmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Sağlıklı beslenme kurallarına uyulduğunda tüm bu vitaminler doğal yollardan alınabiliyor. Yoğun iş temposu, ağır çalışma koşulları ve doğal yetiştirilmeyen besinler nedenleriyle özellikle B 12 vitamini eksikliği ortaya çıkıyor. Haftada 3 kez kırmızı et, günlük süt, yoğurt peynir ve yumurta tüketimi vücuda yeterli B12 vitamini alınmasını sağlıyor.

1 KÂSE TAHIL
E vitamini beyin sağlığı açısından en temel ...

13 Mayıs 2012 Pazar

Üzüm kanser düşmanı çıktı


Son yıllarda üzüm le ilgili hazırlanan çalışmalar bu meyvenin popüleritesini artırdı. Yurt dışında pek çok üniversite bu konuda araştırmalar yapıp üzümün kanser düşmanı olduğunu belirledi.

TBMM Araştırma Merkezi de üzüm sektörü ile ilgili geniş bir inceleme yapıp bunu rapor haline getirdi.

Raporda, üzümün içerdiği maddeler itibarıyla sağlık açısından önemli bir besin ve enerji kaynağı olduğu belirtilerek anti kansorejen etkisi olduğu belirtildi.

VİTAMİN KAYNAĞI

Raporda üzüm kanser ilişkisi şöyle belirtildi. "Son yıllarda üzüm ve üzümden elde edilen ürünler üzerinde kapsamlı araştırmalar yapılmıştır. Üzümdeki B1, B2 vitaminleri ve çeşitli mineraller iyi bir besin kaynağı olduğunu kanıtladı. Çekirdeğinin ise antioksidan fenolik bileşenler bakımından zengin olduğu görürüldü. Anti kansorejen özelliğe sahip olması ise onu diğer besinlerden ayıran bir özelliktir."

KARACİĞERİ ONARIYOR

Meclis'in üzüm raporunda meyvenin içeriğindeki minerallerin özellikle bedensel gelişme sorununa iyi geldiği, deri ve saç iltihaplarını kuruttuğu da belirtildi. Araştırmada üzümün ateşli hastalıklar ve madensel tuz eksiklikleri, böbrek ve karaciğer hastalıklarında yararlılığının tıpça tespit edildiği vurgusu yapıldı.

İDEAL DİYET BESİNİ

TBMM'nin araştırmasında üzümün yüksek kalori içeriğine rağmen çok düşük miktarlarda yağ ve protein içerdiği için aynı zamanda ideal bir diyet besini olduğu da belirtildi.

TANSİYON DÜŞÜRÜYOR

Araştırmada, "Bir bardak üzüm suyu 125 kalori içerir. Bu miktar hipertansiyonlu bireylerde kan basıncını düşürücü etkide bulunduğu görülmüştür" denildi.

ŞIRA DEMİR ZENGİNİ

Üzümden elde edilen, Anadolu'nun geleneksel gıdalarından şıranın, demir, sodyum, potasyum ve kalsiyum gibi mineraller bakımından zengin ve besleyici düzeyi yüksek bir gıda olduğuna da işaret edildi.

KURU ÜZÜM PROTEİN KAYNAĞI

Araştırmada, kuru üzümün de "Protein ve karbonhidrat kaynağı" olduğu vurgulandı. Yapılan incelemelerde kuru üzümde demir, fosfat, kalsiyum bulunuyor. İçerdiği A, B1, B2, B6, C vitaminlerinden dolayı, dünyada gittikçe artan oranlarda talep görmeye başladı.