Popüler Yayınlar

1 Mart 2012 Perşembe

Akıllara zarar ıPad konsepti!





Akıllara zarar ıPad konsepti!
















iPad 3 ile tanışmak için geri sayım başladı. Ancak Aatma Studio'nun 

paylaştığı iPad konsepti akılları baştan alıyor.

iPad 3, 7 Mart'ta San Francisco'da görücüye çıkacak. Beklenen tarih 

yaklaştıkça da iPad hayranları internet üzerindeki iPad 3 

konseptleriyle kendini avutmaya çalışıyor. Ancak bir video

 var ki, diğerlerinden oldukça farklı.

Aatma Studio'nun paylaştığı konsept videodaki özellikler 

görenlerin ağzını açık bırakacak cinsten. Videoda 

görebileceğiniz üzere home tuşuna sahip olmayan 

tabletleri birleştirerek daha geniş bir ekran görünümü 

oluşturmak mümkün. En çok heyecan uyandıran ise oyun

 oynarken aktif hale gelen 3 boyutlu hologram...

29 Şubat 2012 Çarşamba

Huzursuz bacak sendromu en çok uykuda rahatsız ediyor


Huzursuz bacak sendromu, "uyku veya istirahat sırasında genellikle bacaklarda ortaya çıkan huzursuzluk ve bunu takip eden hareket etme ihtiyacı ile kendini gösteren bir hastalık" olarak tanımlanıyor.
Bayındır Hastanesi İçerenköy Ortopedi ve Travmatoloji Bölümü'nden Doç. Dr. Cihangir Yurdoğlu, rahatsızlığın en çok bacaklarda görülmekle birlikte kollarda ve vücudun başka bölümlerinde de görülebileceğini söyledi.
Huzursuz bacak sendromlu hastalarda şikâyetler genellikle yirmili yaşlarda başlar. Arada sessiz geçen aylar hatta yıllar olabilir; ancak zaman içinde rahatsızlık ilerler. İkinci grupta rahatsızlıklar ise 40 yaşından sonra ortaya çıkar ve altta yatan bir başka hastalık bulunur. Bu durumda hekimler daha ayrıntılı tetkikler ister. En sık görülen neden ise demir eksikliğine bağlı kansızlıktır. Ailesinde bu sendrom bulunan kişilerde, hastalığın daha sık görülüyor olması, hastalık sebebinin genetik olabileceğini de düşündürür. Ayrıca diyabeti, böbrek yetmezliği, guatrı olan kişilerde, bazı nörolojik hastalıklarda, bacaklarında varis bulunanlarda da da gözlenir. Cihangir Yurdoğlu, yapılan çalışmaların hastalığın kadınlarda erkeklere göre iki misli daha fazla görüldüğünü aktarıyor. Yurdoğlu, hamileliğin özellikle son üç ayında bu sendromun ortaya çıkabildiğini belirtiyor. Kişiler çoğunlukla şikâyetlerini tarif etmekte zorlanır ve bu durumu "yanma, uyuşma, gerilme, karıncalanma, kaşınma, iğne batması" gibi terimlerle ifade etmeye çalışır.
  ZAMAN
AİLE-SAĞLIK

28 Şubat 2012 Salı

Dünyanın en hızlı cebi



Dünyanın en hızlı cebi

Cep telefonu üreticisi Huawei, "dünyanın en hızlı cebi" olduğunu iddia ettiği dört çekirdekli Ascend D'yi Mobil Dünya Kongresi'nde tanıttı.

"Stok" Android 4.0 ile gelen cep, 4.5 inç ekrana ve 720p çözünürlüğe sahip. İşlemci olarak Huawei'nin kendi yapımı yeni K3V2 1.5GHz dört çekirdekli işlemciye sahip cep, sadece 8.9 mm kalınlığında.

8 megapiksel çekim yapabilen kamerasıyla 1080p video da kaydedebilen Ascend D'nin ön yüzünde video-konferansa yönelik 1.3 megapiksellik bir kamera bulunuyor. Dolby Digital 5.1 çevresel ses özelliğine sahip cep, earSmart teknolojisi ile gürültüleri azaltmayı amaçlıyor. 1800mAh gücündeki pile sahip cep, Huawei'ye göre yeni işlemci teknolojisiyle beraber uzun süre açık kalabiliyor.

Cebin gerçekten "en hızlı" cep olup olmadığını testler ortaya çıkaracak. Bu arada Huawei, MWC'de sadece Ascend D'yi tanıtmakla kalmadı. Ascend D quad XL adındaki yeni cep, 2500mAh'lik koca bir pille geliyor. Tanıtılan üçüncü cep olan Ascend D1 ise D'nin çift çekirdekli sürümü. 

27 Şubat 2012 Pazartesi

Yediklerimiz İlaçlarımızdır


Hayatımızı sağlıklı bir şekilde sürdürebilmemiz, her gün belirli bir miktar gıdanın vücudumuza alınmasına bağlanmıştır. Protein, şeker, yağ, mineral ve vitaminler vücudumuzun ihtiyacı olan beş ana besin unsurudur. Bu maddeleri; et, yumurta, tahıl, sebze, meyve ve içecekler vasıtasıyla alırız. 
Bilhassa son yirmi yıl içerisinde yapılan araştırma ve gözlemler; bu beş ana besin unsurunun yanı sıra, meyve ve sebzelerde bulunan bitki liflerine ve hormonlara, çeşitli kimyevî maddelere, sağlığın korunması ve hastalıkların önlenmesinde önemli vazifeler verildiğini göstermiştir. Yapılan çalışmalarda, şu ana kadar bilhassa iki mühim husus üzerinde durulmuştur. Birincisi, bitkilerdeki bazı maddelerin güçlü antioksidan özelliği olmasıdır. Bilindiği gibi vücutta gerçekleşen ve oksidasyon denen bir grup kimyevî reaksiyon sonucunda ortaya çıkan bazı maddeler, bilhassa DNA üzerinde hasara yol açarak çeşitli hastalıklara zemin hazırlamaktadır. İkincisi ise, bitkilerin yapısında bulunan hususî yapıdaki liflerin, yediklerimizle birlikte istemeden alınan çeşitli zararlı maddeleri emerek dışkı ile vücuttan uzaklaştırmasıdır. Böylece hastalık oluşturma potansiyeli taşıyan çeşitli maddeler kana geçememekte ve zararlı tesir gösterebileceği organlara ulaşamamaktadır. 

Tabiatta bulunan ve bizim için birer sıhhat ve şükür kaynağı olarak yaratılmış sebze ve meyvelerin sağlığımıza olan müsbet tesirleri merak konusudur. Bu çalışmalar, daha çok, geniş halk kitleleri üzerinde yapılan ve belirli miktarlarda sebze ve meyve tüketenler ile daha az tüketenlerin karşılaştırılması ve bunlar üzerinde çeşitli hastalıkların görülme sıklığının incelenmesi şeklindedir. Çalışmalarda genellikle çeşitli kanser türleri ve kronik hastalıkların üzerinde durulmuştur. 

Yiyeceklerin kanserle münasebeti 

Akciğer ve bronş kanserleri: ABD Harvard Tıp Fakültesi'nden Feskanish; Amerikalı kadınlar üzerinde yaptığı bir araştırmada, günde iki porsiyondan (Bir porsiyon 150-200 gram kadar kabul edilmiştir.) çok meyve ve sebze tüketenlerde, akciğer kanseri görülme riskinin % 21-32 oranında daha az olduğunu gözlemiştir. Ayrıca, karnabahargiller (lâhana, brokoli, karnabahar..), turunçgiller ve karotenden zengin sebzelerin akciğer kanseri gelişme riskini azalttığını bildirmiştir. Hollanda Beslenme ve Besin Araştırmaları Enstitüsü'nden Voorips ise; yaptığı çalışmada, karnabahargil ve turunçgillerin, akciğer kanseri riskini azalttığını bildirmiştir. Amerika'da yapılan çalışmalarda ise, erkeklerde görülen akciğer kanseri ile yiyecekler arasında bir münasebet kurulamamıştır. Ancak Jansen'in Avrupa'da yaptığı çalışma, sebze ve meyvelerin hem kadınlarda, hem de erkeklerde akciğer kanseri oluşma riskini azalttığını göstermiştir. Bu çalışmada; sigara içenlerde, gıdaların koruyucu tesirinin daha düşük olduğu da bildirilmiştir. 

Meme kanseri: ABD Harvard Halk Sağlığı Fakültesi'nden Smith-Warner; sebze ve meyvelerin, meme kanseri gelişme riskini % 3-9 nispetinde azalttığını bildirmiştir. Bu oran, menopoz sonrası kadınlarda % 40-50'ye kadar çıkmaktadır. Fowke, östrojen metabolizmasına tesirleri sebebiyle bilhassa karnabahargillerin meme kanseri gelişme riskini azalttığını bildirmiştir. Bu sebzelerin, yapısındaki çeşitli hormonlar vasıtasıyla insanların hormon sistemine tesir edebileceği düşünülmektedir. 

Prostat kanseri: ABD Seattle Fred Hutchinson Kanser Araştırma Merkezi'nden Cohen'in müşahedelerine göre, sebze ve meyvelerin düzenli tüketilmesi ile prostat kanseri gelişme riski % 35 nispetinde azaltılabilmektedir. Bu nispet karnabahargiller tüketiminin artırılması ile, % 41'e kadar da çıkabilmektedir. İsveç Karolinska Enstitüsü Tıbbi Epidemiyoloji Bölümü'nden Terry, domateste bulunan likopen adlı maddenin, prostat kanseri oluşumunu engelleyici tesiri olabileceğini bildirmiştir. 

Kalın bağırsak kanseri: İsveç'ten Terry, İsveçli kadınlar üzerinde yaptığı bir araştırma sonucunda, çok düşük miktarlarda sebze ve meyve tüketenlerde daha yüksek nispette kalın bağırsak kanseri görüldüğünü bildirmiştir. Hollanda'dan Voorips de karnabahargillerin ve pişirilen lifli sebzelerin bağırsak kanseri riskini azalttığını tespit etmiştir. 

Non-Hodgkin lenfoma: ABD Harvard Halk Sağlığı Fakültesi Beslenme Bölümü'nden Zhank'ın, 88.410 kadın üzerinde yaptığı bir çalışma, belli miktarda sebze ve meyve tüketiminin bu tür kanser gelişme riskini azalttığını göstermiştir. Bu kanserin oluşma riski; günde üç ya da daha fazla porsiyon sebze ve meyve tüketenlerde, günde bir porsiyondan daha az meyve sebze tüketenlere göre % 30 nispetinde azalmaktadır. Yine karnabahargillerin bu kanserin gelişme riskini azalttığı da bildirilmiştir. 

Yumurtalık kanseri: ABD Buffalo Üniversitesi'nden Mc-Cann, kadınlarda yumurtalık kanseri gelişme riskinin, düzenli meyve ve sebze tüketimi ile azaltılabileceğini ileri sürmüştür. Boston Kadın Hastalıkları ve Doğum Epidemiyolojisi Merkezi'nden Cramer, bilhassa karotenlerden zengin besinlerin, menopoz sonrası kadınlarda yumurtalık kanseri gelişme riskini azalttığını bildirmiştir. Yine bu kadınlarda tıpkı erkeklerde olduğu gibi, domatesteki likopenin koruyucu tesiri olabileceğini bildirmiştir. 

Sık görülen bu kanserler dışında, yemek borusu, ağız boşluğu organları, mesane, rahim ve mide kanserlerinin oluşumunun engellenmesinde, meyve ve sebze tüketiminin önemini vurgulayan çalışmalar da bulunmaktadır. Bu alandaki çalışmalar giderek artmaktadır. 

Kalb ve damar hastalıkları 

Kalb ve damar hastalıkları, diyetle yakın ilgisi olan hastalıklardır. Yüksek kalorili ve yağlı diyetin, bu hastalıkların oluşumunda çok tesirli olduğu bilinmektedir. Meyve ve sebzelerle daha az kalori alınırken, yiyecekler içerisinde bulunan lifler, vitaminler, antioksidanlar, folat, potasyum ve diğer kimyevî maddeler sıhhatımizin korunması için birer sigorta hükmündedir. 

ABD Harvard Üniversitesi'nden Joshipura, yaptığı çalışma ile günde 9-10 porsiyon meyve ve sebze tüketilmesinin koroner kalb hastalığı riskini % 20 nisbetinde azalttığını belirtmiştir. Çin Wenzhou Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden Liu ise; günde 2,6 porsiyondan daha fazla meyve ve sebze tüketenlerde bu riskin daha az tüketenlere göre % 25 oranında daha az olduğunu ileri sürmüştür. Liu başka bir çalışmasında günde 10 porsiyon meyve ve sebze tüketenler ile 2,6 porsiyondan daha az tüketenleri karşılaştırdığında, miyokard enfarktüsü riskinin % 38 nispetinde azaldığını ifade etmiştir. 

İsviçre Zürih Üniversitesi Sosyal ve Koruyucu Tıp Enstitüsü'nden Eichholzer, sebze meyvelerle alınan folatın, plâzma homosistein seviyesinin düşmesine ve böylece homosisteinin koroner arterler üzerine olan zararının önlenmesine vesile olduğunu bildirmiştir. Hollanda Wageningen Ziraat Fakültesi Gıda Bölümü'nden Brouwer, dört hafta süreyle folat bakımından zengin yeşil yapraklı sebzeler ve turunçgiller ile desteklenen bir beslenme uygulanan kişilerin, plâzma homosistein seviyelerinin anlamlı bir şekilde düştüğünü belirtmiştir. 

Kanada Toronto St Michael Hastahanesi'nden Jenkins, meyve ve sebze yemenin artırılması ile kandaki yağların miktarlarının azaltılabileceğini göstermiştir. Bilindiği gibi, kandaki yağların yüksek olması, kalb-damar hastalıklarının oluşmasına sebep olmaktadır. 

Büyük kan basıncının 140, küçük kan basıncının 90 milimetre civanın üzerine çıkması, yüksek tansiyon hastalığı olarak kabul edilir. Büyük kan basıncının 140-159, küçük kan basıncının 90-95 milimetre civa olması durumunda, birinci kademede yüksek kan basıncı hastalığından söz edilir. ABD Johns Hopkins Üniversitesi'nden Appel, yaptığı çalışmada bilhassa birinci dönem yüksek tansiyon hastalığının meyve ve sebze bakımından zengin bir diyetle, henüz başlangıçtayken kontrol altına alınabileceğini bildirmiştir. 

Felç (İnme) 

Beyindeki damarlarda kan akımının azalması veya tamamen durmasına bağlı olarak, beyin hücrelerinde fonksiyon kaybı olması şeklinde tanımlayabileceğimiz inme hastalığının oluşması da Allah (cc)'ın tabiat eczanesinde meyve ve sebzelerde gizlediği mucizevî maddelerle önlenebilmektedir. Harvard Üniversitesi'nden Joshipura, günde on porsiyondan fazla sebze ve meyve tüketen erkeklerde inmenin oluşumu günde üç porsiyondan daha az tüketenlere göre % 39 daha az bulmuştur. Kadınlarda ise, bu nispetin % 26 olduğunu bildirmiştir. Diyete eklenen her bir porsiyon meyve yahut sebzenin, inme gelişme riskinin % 3-5 nisbetinde azalmasına vesile olduğu bildirilmektedir. 

Kronik tıkayıcı akciğer hastalıkları 

Kronik bronşit ve amfizem gibi hastalıkların yer aldığı bu hastalık grubunun ortaya çıkışında üzerinde durulan sebeplerden birisi, vücutta cereyan eden oksidatif reaksiyonlardır. Sebze ve meyvelere verilmiş antioksidan özellikler, bu grup hastalıkların oluşmasını engelleyebilme potansiyeline sahiptir. ABD, Hollanda, İtalya ve Finlandiya'da yapılan çok sayıdaki çalışma, bu grup hastalıkların oluşmasının engellenmesinde meyve ve sebzelerin rolü olabileceğini göstermiştir. Bu tesir, orta yaş erkeklerde daha belirgin olarak görülmektedir. Yapılan çalışmalar antioksidan vitaminlerin doğrudan alınmasının, sebze ve meyvelerle alınması şeklindeki kadar tesirli olmadığını da göstermiştir. İskoçya ve Hollanda'da yapılan çalışmalarda, bilhassa elmanın kronik tıkayıcı akciğer hastalıklarına karşı tesirli olduğu gözlenmiştir. Yine bu çalışmaların bazılarında, şeftalinin de tesirli olabileceği ileri sürülmüştür. Bu gruptaki hastalıklarla alâkalı ortak kanaat, bu hastalıkların önlenmesinde sebzelerden çok, meyvelerin tesirli olduğudur. 

Şeker hastalığı

Toplumda sık görülen kronik hastalıklardan birisi olan şeker hastalığı ile, meyve ve sebze tüketimi arasındaki münasebeti gösterecek yeterli çalışma bulunmamaktadır. Ancak ABD Atlanta Hastalık Kont-rol ve Önleme Merkezi'nden Ford'un, on bin kişi üzerinde yaptığı bir çalışmada, meyve ve sebzeleri daha az tüketenlerde şeker hastalığının daha fazla geliştiği yolunda ipuçları bulunmuştur. Bu çalışmada, şeker hastası olan fertlerin sadece % 19'unun günde beş ya da daha fazla meyve ve sebze tükettikleri tespit edilirken; bu oran şeker hastası olmayan erkeklerde % 26, kadınlarda ise % 30 olarak bulunmuştur. Sebze ve meyvelerin antioksidan özelliklerinin yanı sıra, bitki lifleri ve magnezyum vasıtasıyla kan şekerini ve dokulardaki insulin hassasiyetini kontrol edebilme özelliği, şeker hastalığı oluşma riskini azaltabilir gibi görünmektedir. İleriki yıllarda yapılacak çalışmalar, bu konuya açıklık getirecektir. 

Diğer hastalıklar 

Kemik hastalıkları, bunama, dejeneratif sinir sistemi hastalıkları, deri hastalıkları, doğumla gelen çeşitli anormallikler, katarakt ve şişmanlık ile sebze ve meyve tüketimi arasındaki münasebetleri araştıran çok sayıda yayın bulunmaktadır. Ayrıca uzun ömür ile, şuurlu ve sağlıklı beslenme arasındaki uygunluk da iyi bilinir hale gelmiştir. 

Doğru beslenmenin hastalıkları önleyebileceği düşüncesi yeni olmamakla birlikte, bu düşünceyi destekleyen ilmî çalışmalar nispeten yenidir. Nesillerin sıhhatli yetiştirilmesi ve korunmasında fıtrata uygun beslenmenin rolü daha iyi anlaşılmakta, bu bilgiler ışığında çeşitli beslenme modelleri sunulmaktadır. Bu mevzuda plân yapan ülkeler, bilhassa, üç husus üzerinde durmaktadır. Birincisi, alkol, sigara ve uyuşturucu maddeler ile mücadele; ikincisi, meyve ve sebze tüketiminin artırılması; üçüncüsü de, gazlı içecekler ve "fast-food" tabir edilen hazır yiyeceklerden kaçınılmasıdır. 

Kuran-ı Kerim'de birbiri ardına gelen, "Hele, insan, yiyeceklerinin kaynağına bir baksın: Biz yağmuru gökten şırıl şırıl döktük. Sonra nebat bitsin diye, toprağı iyice sürdük. Orada hububatlar, taneler, üzümler ve yoncalar, zeytinler ve hurmalar, ağaçları gür ve sık bahçeler, meyveler ve çayırlar bitirdik."(Abese, 80/ 24-32), âyetlerle; yeryüzünde yetişen bitkilerde, meyve ve sebzelerde bizim için menfaatler olduğuna dikkat çekilmektedir. Kur'ân'da bundan başka elliye yakın yerde bitkilerden, beş âyette otlardan, üç yerde hububattan, on bir yerde tane ve çekirdeklerden, sekiz yerde genel olarak meyvelerden, yirmi iki yerde hurmadan, on iki yerde üzümden, yedi yerde zeytinden, üç yerde nardan, bir yerde de incirden bahsedilmektedir. Yirmi altı yerde değişik vesilelerle zikredilen farklı şekillerdeki ağaçları da dikkate alırsak, sebze ve meyvelerin insan sağlığı açısından önemi daha iyi anlaşılacaktır. Bilim adamları bu konuların araştırılması için yoğun gayret göstermektedir. Bize düşen ise, şuurlu bir beslenme alışkanlığı kazanmak ve bunu sürdürmektir. 
Dr. Musa SARAÇOĞLU 

26 Şubat 2012 Pazar

İNSAN-HUMAN: İtalya’daki 327 Yıllık Türk Köyü

İNSAN-HUMAN: İtalya’daki 327 Yıllık Türk Köyü: İtalya’nın Manzori Dağlarının eteğindeki tek Türk köy ü olan Moena’daki köylüler; hiç Türkçe bilmedikleri halde 327 yıldır Türk gibi yaş...

İtalya’daki 327 Yıllık Türk Köyü


İtalya’nın Manzori Dağlarının eteğindeki tek Türk köyü olan Moena’daki köylüler; hiç Türkçe bilmedikleri halde 327 yıldır Türk gibi yaşıyorlar.
Anlatılanlara göre, 2. Viyana kuşatması sonrası, yaralı bir Osmanlı askeri, İtalya’da küçük bir kasabaya sığınır. Ölmek üzere olan bu Yeniçeri askeri, köylüler tarafından yedirilir, içirilir, tedavi edilir. Yeniçeri iyileşince kasaba halkını çok sever, hatta kasabalı bir kıza aşık olur ve buraya yerleşir.
Kasaba halkının ‘Turco’ adını verdiği Osmanlı askeri kısa sürede kasabanın lideri konumuna gelir ve o dönem dukalığın halktan istediği haksız vergilere karşı köyü ayaklandırır, onlara silahlı eğitim verir ve sivil halkın korunmasını sağlar.
Uzun yıllar bu kasabada yaşayan Osmanlı askeri kendisini ve Türk adetlerini bu yörenin insanlarına öyle sevdirirki, ölümünden sonra bile, buranın halkı Türk geleneklerine uygun şekilde yaşamaya devam ederler.
Halk arasında kahraman ilan edilen Yeniçeri askerinin yıllar sonra büstü yapılır ve büstünün de bulunduğu Moena’ya, halk ‘La Turchia’ adını verir.
Sokaklarında Türk bayrakları dalgalanan, Türkiye’yi kitaplardan takip eden Moenalılar (La Turchia), her yıl ağustos ayında, 2 gün süren ‘Moena Türk Festivali’ni (La Festa Della Turchia) düzenliyorlar.
Daha önceleri büyük bir kasabayken göçler sonrası bir köy haline gelir Moena ancak bir Türk gibi yaşamaya devam ederler.
Moenalılar, Türk örf ve adetlerini öyle benimsemiş ki kız istemeye giden aile başlık parası bile veriyor. Bunun adına da ‘töre‘ diyorlar. Köyden dışarıya gelin giderken ‘Alabastia’ adli bir tören düzenleniyor. Bu törende, gelinin dışarıya çıkabilmesi için sultanların izni gerekiyor. İzin toplantısı kız köyden çıkarken yapılıyor. Köyün büyükleri sultan, geri kalanlar ise bir Türk gibi giyiniyor.
327 yıldır etkisinde kaldıkları bir Türk’ün kendilerinde bıraktığı etkileri günümüzde dahi Moenaliların evlerinde bile hala görmek mümkün.
Ahmet Önerbay  / Los Angeles
ahmet@alaturkaonline.com