Popüler Yayınlar

25 Ekim 2013 Cuma

Sarımsak yemeye korkmayın, çaresi var!



Sarımsağın kanserle savaşma, kolesterolü ve kan basıncını düşürme gibi pek çok faydası var. Ancak çoğu insan yoğun kokusu nedeniyle sarımsaktan uzak durur. Peki, sarımsak kokusunu doğal olarak nasıl önleyebilirsiniz? İşte sarımsak kokusunu gidermenin doğal yolları...
Maydanoz yiyin: Sarımsağın içindeki sülfür bileşenleri sadece ağızda yayılmıyor, aynı zamanda midenizde de yayılır ve akciğerleriniz ile cildinize sızar. Bu nedenle sarımsak kokusundan kurtulmak ağzınızı temizlemekten daha karmaşıktır. Aşçıların tabakları süslemekte kullandığı maydanoz ile sarımsak kokusundan kurtulabilirsiniz. Klorofil ve polifenol gibi bitki kimyasalları sarımsağın içindeki sülfür bileşenlerini tutar ve kokunun etkisizleştirilmesine yardım eder.
Nane, fesleğen, kekik, kişniş ve dereotu da maydanoz gibi benzer etkiye sahip.
Süt için: 2010 yılında “Journal of Food Science” isimli dergide yayınlanan habere göre, yemek sırasında ya da yemekten sonra süt içerseniz süt sarımsağın kokusunu azaltır. Sütün içindeki su, ağız gargaraları gibi işlev görür ve sütteki yağ da sarımsaktaki sülfürü etkisizleştirir. Bu nedenle tam yağlı süt yağsızdan daha etkilidir.
Domates sosunuza mantar ekleyin: Araştırmalara göre, mantarın içinde bulunan polifenoller sarımsağın kokusunu önleyen diğer bileşenlerden daha hızlı çalışır...

23 Ekim 2013 Çarşamba

Embracing the World: Rumi and Fethullah Gulen


This new book focuses on Fethullah Gülen’s understanding of Sufism in particular as found in the writings of Rumi, a Sufi thinker and poet who lived in 13th century Turkey, as well as with other earlier thinkers, from Socrates to Ibn ‘Arabi. Soltes demonstrates that, as a practitioner of Sufism, Gülen is in part inspired by legendary mystics like Rumi and Muhammad ibn Ali al-‘Arabi, but offers his own distinctive understanding of mysticism’s role in the world.

Gülen, like the early Sufis, is passionate about the concept of love—its strength, power and potential. But Gülen doesn’t believe that achieving oneness with God should be the end goal. Rather, the ability to love that is so wholeheartedly embraced by Sufism should be channeled into the service of humankind. God is best served when we direct our love for God back to the world in which we live. Because love transcends all other human attributes, we should be tolerant of all people, since we were all created by God. Even wrongdoers must be loved: one can hate stealing, untruthfulness and even unbelief but not the perpetrators of these activities—he or she is only misguided and not to be hated.

The manifestation of divine love should be service to mankind, not just the quest of finding favor with God through total devotion to Him. The author describes Gülen’s lifelong ambition of achieving world-wide peace through tolerance and also through altruistic actions; the Turkish word for service, hizmet, summarizes Gülen’s charge to those who are inspired by him to turn words into deeds in shaping a better world.

About the Author: Ori Z. Soltes is Goldman Professorial Lecturere in Theology and Fine Arts at Georgetown Univeristy; and former Director and Curator of the B’nai B’rith Klutznick National Jewish Museum I Washington, D.C., where he curated over 80 exhibitions.

Published on Digital Journal, 21 October 2013, Monday

Related Article

22 Ekim 2013 Salı

PM Erdoğan makes get-well-soon call to Fethullah Gülen


Prime Minister Recep Tayyip Erdoğan called Turkish Islamic scholarFethullah Gülen on Sunday to express his best wishes after he was hospitalized on Saturday.

Turkish media cited Prime Ministry sources as saying that the telephone call took place late on Sunday before Erdoğan headed to Ankara from İstanbul. 

herkul.org, a web-site that usually publishes Gülen's speeches, said on its Twitter account on Sunday that Gülen is now resting at home after staying in hospital for 12 hours.

In March earlier this year, Gülen conveyed his “get well soon” wishes to Erdoğan, who was taken to a hospital after catching a cold.

Published on Today's Zaman, 21 October 2013, Monday

20 Ekim 2013 Pazar

Cocuklarda besin alerjisini ciddiye alın

Çeşitli besin alerjenlerine karşı duyarlılığı bulunan bireylerde gelişen ve en sıklıkla deri bulguları ile ortaya çıkan bir durum olan besin alerjisi, özellikle çocuklarda ciddi sağlık sorunlarına sebep oluyor.

Hastalığın tedavi edilmemesi halinde çocuğun günlük yaşamını, uykusunu, yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyebileceğine dikkat çeken uzmanlar, "Besin alerjisinin tedavisindeki en önemli basamak,alerjen olduğu tespit edilen besinlerin çocuğa verilmemesidir. Bu konuda anne babalara eğitim verildiği gibi kreş ve anaokulu öğretmenlerine de bilgi verilerek, okuldaki yemeklerde çocuğun alerjik reaksiyon gösterdiği besinleri yememesi sağlanmalıdır." uyarısında bulunuyor. 

Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Alerji Bilim Dalı’ndan yapılan açıklamada, besin alerjisinin hayatın ilk bir kaç yılında en yüksek oranda olup, üç yaşa kadar olan çocuklarda yüzde 6'ya kadar çıktığı belirtildi. Açıklamada, "5 yaşından sonra görülme sıklığı çok azalmaktadır. Anne ve/veya babasında besin alerjisi veya bir başka alerjik hastalığı olanlarda görülme sıklıkları artmaktadır. Bireylere ve yaşa göre farklı olarak bir çok besine (inek sütü, yumurta akı, besin katkı maddeleri, kuru yemiş, fındık, fıstık, kabuklu deniz hayvanları, balık, konserve edilmiş veya işlenmiş besinler), karşı alerji sonucu görülebilir. Besin alerjisinin tanısı çocuklarda öykünün değerlendirilmesi, muayene ve çeşitli alerji testleri, diyet uygulanması, gerektiğinde kontrollü besin uyarı testi yapılarak konulabilir. Bazen etmenler tam olarak ortaya konamayabilir. Alerji deri testleri veya kan testleri yapılarak değerlendirilir. Elde edilen bulgular tedavide yön vericidir." denildi. 

"TEDAVİYE UYULMAZSA HASTALIKTA İLERLEME GÖRÜLÜR"

Besin alerjisinin tedavisindeki en önemli basamağın, alerjen olduğu tespit edilen besinlerin çocuğa verilmemesi olduğunu işaret edilen açıklamada, konuyla ilgili anne babalara eğitim verildiği gibi kreş ve anaokulu öğretmenlerine de bilgi verilerek, okuldaki yemeklerde çocuğun alerjik reaksiyon gösterdiği besinleri yememesi sağlanması gerektiği dile getirildi. Açıklamada, şu ifadelere yer verildi: 

"Bulgular ortaya çıktığında tedavi etmek için gerekli ilaçlar kullanılabilir. İlaçları şurup, hap, merhem, iğne şeklinde olabilir. Olguların az bir kısmında besinlerle Anafilaksi (ciddi alerjik reaksiyon) görülebilmesi olup, bu olgularda hayati tehlike oluşabilir. Özellikle bu olguların yanlarında otomatik adrenalin (epinefrin) enjektörü taşınması ve gerektiğinde uygulanması gereklidir. Hasta yakınları bu enjektörlerin kullanılma şeklini öğrenmelidirler. Sağlık kuruluşuna ulaşana dek geçen sürede hasta için zaman kazandırıcı ve faydalı olmaktadır. Tedavisi planlanan hastaların uygun aralıklarla takip muayeneleri yapılır, aralardaki rahatsızlıklarını nasıl tedavi edecekleri konusunda bilgiler verilir ve halledemedikleri bir problemle karşılaştıklarında nereye başvuracakları kendilerine açıklanır. Hastalar kendilerine önerilen tedaviye uydukları takdirde hastalığın yineleme ve ağırlığında azalma görülür, tedaviye uyulmadığı takdirde hastalık bulgularında ilerleme görülebilir. Hastaların uygun aralıklarla izlenmesi ve hastalığın seyrine göre tedavinin yeniden düzenlenmesi en önemli noktalardan biridir. 

Besin alerjisi ile seyrek de olsa şiddetli alerjik reaksiyonlar ortaya çıkabilir ve hayati tehlike oluşabilir. Hastalık tedavi edilmediğinde çocuğun günlük yaşamını, uykusunu, yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyebilir.Anafilaksi (ciddi alerjik reaksiyon) olgularında hayati tehlike oluşabilir."