Popüler Yayınlar

13 Nisan 2013 Cumartesi

Evlilik hayatında erkekler kadınlardan ne bekler?


Evlilik hayatında çoğu şey müşterek, ancak beklentiler farklı olabiliyor. Yıllar geçse de eşler birbirlerine önceliklerinin ne olduğunu net bir şekilde dile getiremeyebiliyor. Özellikle erkekler ne istediklerini anlatmakta, kendilerini ifade etmekte çok sıkıntı çekiyor.
Evlilikte erkeğin kadından beklentileri genelde kadının beklentilerinden daha fazladır. İkisi de aynı işyerinde çalışıp yorulsa da erkek, eve girer girmez "çok yoruldum" diye uzanır. Kadının böyle bir lüksü olmadığı gibi üstelik erkek, ondan bir de güzel "yemek" bekleyebilir.
Evin düzenli-tertipli, elbiselerinin temiz ve ütülü olmasını, hatta kimi erkek, içeceği bir bardak suyu bile eşinin getirmesini bekler. Cep telefonunun nerede olduğunu, gözlüklerini, çoraplarını nereye koyduğunu, arabanın anahtarının nereye bırakılmış olabileceğini hülasa buna benzer birçok şeyi kadından hep "hizmet" olarak bekler.
En önemlisi ise, erkekler, annelerinden gördükleri karşılıksız "şefkat", "sevgi" ve "ilgi"yi eşlerinden de beklemektedir.
Fakat annesinin "Aa! Burnun akmış gel sileyim" dediği gibi; "Mendilini aldın mı? Anahtarın, telefonun cebinde mi?" vb. sorularla çocuk gibi idare edilmek yerine, ayrıca fizikî gücünü göstermek için eşinin kendisini bir "kahraman" gibi görmesini de bekler.
Yaratılış itibarıyla şiddet, saldırganlık, sinirlilik, kabadayılık, özgürlük ve kural tanımazlık özelliklerine yatkın olduğu için erkekler, eşlerinin bu duygularını kontrol altına almasına yardımcı olacak "sakin, itidalli, hoşgörülü, anlayışlı, idareci" olmasını bekler.
Aileyi idare ettikleri için ülke idare eden kral gibi "saygı" görmek ve asla "tenkit edilmemek" ister.
Bu hay huy içinde kadınların en çok yakındıkları şey, "Eşim ne yaş günümü ne de evlilik yıldönümümüzü hatırlıyor. Demek artık beni sevmiyor!" vehmine kapılmalarıdır. Bu yüzden erkekler eşlerinin pek kolay anlaşılamayan "sevgi dillerinin" kolayca anlaşılmasını bekler.
Eşinin "Sen bana ne hayat yaşatıyorsun?" diye nankörlük etmek yerine, kendisinin mükemmel bir baba ve eş olduğunu ifade eden "takdir" sözcükleri bekler.
Maddi konuda kendisini sıkıntıya sokmayıp, gücünü aşan aşırı isteklerde bulunmayarak "ayağını yorganına göre uzatarak", "iktisatlı" olmasını bekler.
Eşlerinin soru kitabı değil "cevap anahtarı" olmasını, "dırdırlarıyla" kafasını "şişirmemesini" özellikle de "gözyaşlarını silah" olarak kullanmamasını bekler.
Bir şeye canı sıkıldığında durgunlaşıp düşünmeyi tercih eder. Şayet eşi tepesine dikilip: "Ne düşünüyorsun! Yoksa başka biri mi var? Yoksa, bir yerlere para mı kaptırdın?" gibi aşağılayıcı ve "güven" zedeleyici davranışlardan kaçınmasını bekler.
İhtiyacını en fazla tatmin eden, aşkını, sevgisini ve şevkini paylaşacağı neş'ede ortak, elem ve kederde yardımcı, sûri güzelliğinin yanında zahiri arkadaşlığını samimileştirecek "iffet" ve kötü ahlaktan arınmış, "ünsiyet" edeceği, iyi geçineceği, ruhi imtizacı sağlayacak "mûnislik, itaat" ve "güzel ahlâk" bekler.
Kısacası erkek kadından, annesi kadar "şefkatli eş", güveneceği sadık bir "dost", her şeyi paylaşabilecek "arkadaş", sohbet edebileceği kalbine karşılık mükemmel bir "kalp" bekler.
GÜLAY ATASOY

9 Nisan 2013 Salı

Baba sevgisinden yoksun kızlar, babası yaşındaki kişilere ilgi duyuyor


Fatih Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Efkan Yeşildağ, baba sevgisinden yoksun kızların ilerde babası yaşındaki kişilere ilgi duyduğunu söyleyerek babaların kızlarını ve çocuklarına sevgilerini göstermeleri gerektiğini söyledi.

Tokat'ın Turhal ilçesinde faaliyet gösteren Özel Yıldırım Koleji, velilere ve halka yönelik 'Sevgi Anne Güven Baba' konulu aile içi iletişim semineri düzenledi. Okulun konferans salonunda yapılan programa çok sayıda veli ve davetli katıldı.
    Seminere konuşmacı olarak katılan Fatih Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Efkan Yeşildağ, günümüzde aile içerisinde yaşanan problemlerin temelinde iletişimsizlik ve fertlerin birbirlerine saygı duymamasının yattığını söyledi. Öğretim Görevlisi Efkan Yeşildağ, programda eşler arası ilişkilerden, çocukların eğitimine, ebeveynlerin çocuklarına karşı davranışlarına kadar birçok konuda anlattığı öykülerle davetlilere pratik çözümler aktardı.
    Anne-baba ve eğitimcilerin, çocuk eğitimi ve gelişimi konusunda her geçen gün bilgi birikimlerini geliştirmesine rağmen, çocuklarla ilgili sorunların azalmadığını aksine arttığını dile getiren Yeşildağ, şöyle devam etti: "Evde anne, şefkat, sevgi ve sığınak, babanın ise güç, kuvvet ve otoriteyi temsil etmelidir. Aksi takdirde çocukların bir karmaşa içerisinde kalacaklar ve tutarlı bireyler olarak yetişemeyecekler. Herkes kendi haricinde herkesi değiştirmeye kalkıyor. Kişi önce kendisini değiştirmeli daha sonra bunu başka kişilerden beklemelidir. Çocuklarımız bize birer emanettir. Emanete emanet gibi bakmalıyız. Anne ve babalar kendi üzerine düşen görevi bir hakkın yerine getirmeli gerisine karışmamalıdır. Çocuklarımızın başarılı ve mutlu olmasını istiyorsak başka çocuklarla asla kıyaslamayalım. Bu fayda yerine zarar getirir. Çocuklarımızın ileriki yaşantılarında rahat etmeleri bizim onlara küçükken güvenmemize ve sorumluluk vermemize bağlıdır. Ayrıca çocuklarımıza ve eşimize sevgimizi gösterelim. Baba sevgisinden yoksun kızların ilerde babası yaşındaki kişilere ilgi duyduğunu söylemek istiyorum. Anne ve babalar olarak çocuklarımıza iyi bir örnek olmak zorundayız."
    Çocuklara verilen sözün mutlaka yerine getirilmesi gerektiğini ifade eden Yeşildağ, "Çocuklarımızın yanında tartışmayalım. Yanlış bir iş yapmış da olabiliriz bunu çocukların yanında konuşmayalım. Bir kişinin hayatında en önemli kişi anne en etkili kişi de babadır. Eşler birbirlerini dinlediği taktirde telefon faturasının düştüğünü göreceksiniz. Çocuklarımızı eğitirken hikaye metodunu kullanalım...

7 Nisan 2013 Pazar

Fiziksel ve ruhsal diktatör: Stres


Kontrol altına alınmayan stres, bağışıklık sistemini çökertiyor, psikolojik ve bedensel hastalıkları mıknatıs gibi çekiyor. Reanimasyon ve tamamlayıcı tıp uzmanı Dr. Ender Vardar, “Farkına varıp onu yönetemezseniz, stres diktatörünüz olur.” diyor.
Sürekli öfkeli ve kafanız karışık mısınız? Karar vermekte zorlanıyor musunuz? Hep zamana karşı mı yarışıyorsunuz? Özel ve iş yaşamınızda yüksek beklentileri karşılamakta zorlanıyor musunuz? Bu dört soruya ‘Kesinlikle evet.’ diyorsanız, büyük ihtimalle yoğun stres altındasınız. Çünkü bilimsel araştırmalar, stres altındaki kişilerde kalp hastalıklarının 3 kat, kalp krizinden ölüm oranın ise 5 kat fazla olduğunu gösteriyor. Uzun süreli stres; baş ağrısı, kas ağrısı, sırt ağrısı, göğüs ağrısı, mide rahatsızlıkları, ishal, kabızlık, ellerde titremeye yol açıyor. Psikolojik belirtilerde ise stres; sinirlilik, endişe, depresyon, üzüntü ve asabiyet şeklinde kendini gösteriyor.
Reanimasyon ve tamamlayıcı tıp uzmanı Dr. Ender Vardar, stresi ‘hastalıkların babası’ olarak tanımlıyor. Dr. Vardar, gripten kalp damar hastalıklarına, hatta kansere kadar geniş bir yelpazede birçok hastalığın nedenlerinin başında stresin geldiğini anlatıyor. “Stres bizi kronik mutsuz, kaygılı yapıp enerjimizi tüketen, yaratıcılığımızı azaltan, daha kolay hastalanmamızı sağlayan baş aktör.” diyen Dr. Vardar, doktorların bile stresi yeterince iyi tanımadığını ve yönetemediğini söylüyor.

Vücut stres altında yağ depoluyor
Stresten arınmak için sigara, alkol, aşırı yemek yeme gibi yanlış yöntemlere başvurulduğunu hatırlatan Dr. Ender Vardar, pek çok hastada benzer durumları gözlemlediğini vurguluyor. Stresin kilo aldırdığına, çünkü stres nedeniyle fazla salgılanan kortizol ve adrenalinin yağ oluşumuna neden olduğuna dikkat çeken uzman, stresli bir vücudu savaş durumundaki ülkelere benzetiyor. Yani kaos olan ülkelerdeki insanlar ölmemek için nasıl un, bakliyat depoluyorsa, stres anında da vücut yağ depoluyor. Bu durumda, su içmek bile kilo aldırabiliyor...