Litvanya’da, ikinci tip diyabet hastası deneklere ait verilere göre, gıdaları yetersiz çiğneyerek hızla midesine indirenlerin diyabete yakalanma riski, diğerlerine göre iki buçuk kat fazla. Litvanya Tıbbî Bilimler Üniversitesi’nce gerçekleştirilen araştırmada, ikinci tür şeker hastalığının, dünyada hızla yaygınlaşan ve salgına dönüşen bir rahatsızlık olduğuna dikkat çekildi.
Popüler Yayınlar
-
Evlilikleri bitiren karşılıklı ilgisizlik, çiftlerin boşanma sebeplerinin başında geliyor. Zira iş dönüşü sıcak bir tebessüm bekleyen erk...
-
Osmanlı'nın kuruluş ve yükseliş döneminde medreseler ve Enderûn Mektebi'nin hâricinde iki tür özel okul bulunmaktaydı. Bunların bi...
-
Dünyada ne çok dünya var; ne çok ülke, kent, yol ve arzu… Yolların birleştiği kavşaklarda nereye gideceğini bilemeyen ne çok kafası karışık...
-
30 Mart yerel seçimleri sonuçları konusunda en isabetli oranlara ulaşan Gezici Araştırma Şirketi, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü öncesi bir ank...
-
Uzak Doğu kökenli olan yüz refleksolojisi, vücudun belli bölgelerinde toplanmış enerjiyi çözüyor ve bedenin kendi kendisini iyileştirme g...
10 Mayıs 2012 Perşembe
8 Mayıs 2012 Salı
Felçte kök hücre umudu

Kocaeli Üniversitesi Kök Hücre ve Gen Tedavileri Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Erdal Karaöz, hayvanların kemik iliğinden elde ettikleri kök hücre ve gen tedavisini deneysel omurilik hasarı oluşturdukları hayvanlarda test ettiklerini belirterek, kronik olmayan omurilik hasarlarında kök hücrelerin işe yaradığını tespit ettiklerini ifade etti.
Kök hücreyi genle birlikte omurilik hasarının meydana geldiği bir farede kullandıklarını söyleyen Karaöz, ''Deneyde fareye verdiğimiz kök hücreler aslında doğrudan sinir hücrelerine dönüşmekten ziyade oradaki hasarı onarıcı mekanizmalar şeklinde işlev görüyor. Kök hücrelerin salgıladıkları protein hücre ölümünü yavaşlatıyor ve yeni damar oluşumunu tetikleyerek tedavinin 28. gününde hayvanın yürümesini sağlıyor'' dedi.
Karaöz, omurilik hasarı oluşturdukları farenin üç farklı bölgesine kök hücreleri enjekte ettiklerini ve iyi sonuçlar aldıklarını belirterek, şöyle konuştu: ''Bu çalışmaları artıracağız. Omurilik hasarlarının tedavisi zor. İlaçla tedavisinden ziyade yukarısı ile aşağısı arasında temas kesiliyor. Dolayısıyla bu teması sağlamanın yegâne yöntemi bizim yaptığımız gibi kök hücre tedavisiyle kopmuş ya da hasarlanmış aşağısı ile yukarısı arasında irtibatı sağlamak. Tabii hasar çok büyük olursa geri dönüş olmayabilir ama geliştirdiğimiz bu yöntemi farelerde uyguladığımızda farenin 1 hafta sonra sürünerek yürüdüğünü, 3 hafta sonra ayaklarına basabildiğini ve 28. gün tamamen yürüyebildiğini gördük. Herhangi bir laboratuvarda ortaya çıkan yeni bir keşfin insanlara uygulanabilmesi için zamana ihtiyaç var.''
BİRÇOK HASTALIKTA KULLANILABİLİR
Gelecekte birçok sağlık sorunu için kök hücrelerin umut ışığı olmaya devam edeceğini söyleyen Karaöz, şunları kaydetti: ''Farede denediğimiz bu çalışmamız bilimsel ve etik kurallar çerçevesinde Sağlık Bakanlığı'ndan izin alınarak, herhangi bir yan etkisinin olmadığı kanıtlandıktan sonra omurilik felci olmuş hastalarda kullanılabilecek. İnsanlarda denemeden önce bu uygulamaların zararı olmadığının kanıtlanması lazım. Bunu sağladıktan sonra zaman içinde önce küçük hasta gruplarında, sonra büyük hasta gruplarında denenecek, rutin uygulama haline gelecek. Fakat buradaki en önemli noktayı belirtmek istiyorum. Yaptığımız bu çalışma erken dönemde omurilik hasarı oluşmasında etkili oluyor. Kronik omurilik hasarlarında etkili olup olmayacağı daha kesin değil.''
7 Mayıs 2012 Pazartesi
Muhtesem Anlatimiyla Katharine Branning’le Türkevinde Türk Çayı !
Ünlü Yazar Katharine Branning’in yazdığı Türk Çayı adlı kitabın tanıtımı ve Türkiye hakkında tüm gözlemlerini aktaracağı program 8 Mayıs 2012 Salı Günü saat 18.15′de Türkevinde yapılacaktır.
Federation of Turkish American Association (TADF) Requests the pleasure of your company At the presentation of “Turkish Tea” by Katharine Branning Author of “Yes, I Would Love another Glass of Tea”.
Date: Tuesday, May 8th, 2012
Date: Tuesday, May 8th, 2012
Time: 18.15 pm
Place: Turkish Center, 821 United Nations 8th Floor, Plaza New York, New York 10017
6 Mayıs 2012 Pazar
İnsandaki en tehlikeli ve zayıf damar
Hazımsızlık ve Gurur - 1
İnsandaki en tehlikeli ve en zayıf damar enaniyet damarıdır. Bu damarı okşanan insan çok tehlikeli işler yapabilir. Doğrunun ve doğruların yanında olanlar, ancak, gurur larını terk etmekle hakka hizmet edebilirler.
Allah Rasulü (s.a.v) kibri, hakkın iptali ve halkın küçük görülmesi olarak tanımlar:
Hz. Ebu Hureyre (r.a) anlatıyor: "Yakışıklı bir adam Rasulullah’a (s.a.v) gelerek: "Ben güzelliği seviyorum. Gördüğünüz gibi bana güzellik de verilmiş. Kimsenin beni, ayakkabı bağı bile olsa bu hususta geçmesinden hoşlanmıyorum. Ey Allah'ın Resulü! Bu (haram olan) kibre girer mi?" diye sordu. Aleyhissalâtu vesselâm:
"Hayır! buyurdular. Ancak kibir , hakkı iptal, halkı tahkirdir!" (Ebu Davud, Libas 29, (4092).
Hadiste geçen “hak” doğru, gerçek manasına gelir. Dolayısıyla “hakkın iptali” de, kişinin gerçeği kabul veya itiraf etmemesi demektir. İşte kibir, insanı, gerçekleri kabul etmemeye, yalana sürükler.
Kibirli insan gerçeği görmez. Doğruya teslimiyet ve rıza göstermez. Kendisini, kendi heva ve isteklerini her şeyin merkezine alır. Böylece dünyanın kendi etrafında döndüğünü zanneder. "Eğer doğru benden çıkmış ise doğrudur veya hizmet benim tarafımdan yapılıyorsa hizmettir" der. Bundan dolayı, kendi dahli dışında yapılan güzellikleri, çirkin olarak görür. Çünkü onda, insanlar hep beni bilsin, tanısın ve beni önde görsün hastalığı vardır. Bu ruh hastalığından dolayı da, Hakk’ın (c.c) ve hakkın dostları olan ve yine Hakk’a kurbiyetleri ile tüm milletin ve hatta dünya milletlerinin gönlünde taht kurmuş, Hakk’a hizmet yolunda ter dökmüş çile ve ızdırap insanlarını bile bazen kendisine rakip olarak görür. Çünkü bu hastalığın en büyük belirtilerinden birisi de kıskançlıktır. Kıskançlık ve gurur ile müptela bir insanın Allah’tan ve çevresinden gelen hakikatler karşısında da teslimiyet göstererek nefsinin isteklerinden vazgeçmesi çok zordur.
Bediüzzaman Said Nursi, 13. Lema’da Şeytan’ın, önemli bir hilesinin de, insana kusurunu göstermemek olduğunu söyler. Çünkü nefsini dinleyen insan, ayıbını görmez, doğruları itiraf etmek o insanın gururuna ağır gelir. Kusurunu görmediği için de istiğfar etmez, Şeytan’dan Allah’a sığınmaz ve hata üstüne hata yapar. Gururunun ve nefsinin avukatlığını yaptığı için kendisini tek doğru zanneder.
Gururdan dolayı kendilerinin esiri olanların durumu, Mevlana’nın Mesnevisi’nde anlatılan şu hikâyecikteki sineğin haline benzer:
Sineğin biri kendini fevkalâde bir şey sanırdı.
Kendi kendine: "Şüphesiz ki ben bu devrin zümrüdüanka kuşuyum, benden daha üstün kimse olamaz" derdi. Bir gün bir eşeğin idrarının içinde bulunan bir saman çöpüne kondu. Eşeğin idrarını uçsuz bucaksız bir deniz, saman çöpünü gemi, kendini de kaptan sandı.
"İşte bu bir okyanus, bu da benim mükemmel gemim ben de dünyanın denizler aşan en büyük kaptanıyım" diye karar verdi kendi kendine gururlandı, koltuklarını kabarttı.
İşte böyle bir insan kendisini, ne kadar kirlenmişliğin içinde olsa bile deniz, deryada zanneder veya ona öyle zannettirilir.
Bundan kurtulmanın tek yolu, kişinin, kendi aleyhine bile olsa, gururunu kırarak, doğruları kabul ve itiraf etmesidir. Doğruları kabul ve itiraf eden kimse nefsinin kusurlarını görür ve artık hakkın yanında yer almaya başlar, içine düştüğü hataları bir daha tekrar etmez.
Allah önce başımızdakileri ve sonra da bizi hakkı, nereden ve kimden gelirse gelsin, hak bilip hakka ittiba eden, batılı da batıl bilip ondan yüz çeviren kullarından eylesin. Amin...
Mehmet Ünal
Araştırmacı Yazar
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)