- Babacığım biliyor musun, bugün edebiyat dersinde mübalağa sanatını öğrendik. Öğretmenimiz edebiyatın her alanında sözün tesirini artırmak için, bir varlığı, nesneyi veya kavramı, olduğundan çok fazla veya çok az gösterme şeklinde yapılan sanata mübalağa (abartma) denildiğini söyledi. Eski şairler bu sanatı ne güzel kullanmışlar, size birkaç örnek vereyim: Bir halk türküsünde "Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır." denilmiş. Büyük şairimiz Mehmet Âkif de; "Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın." derken bu sanatı ne güzel kullanmış. Çok merak ediyorum, acaba günümüz edebiyatında da mübalağa sanatı kullanılıyor mu?
- Evlâdım, edebiyat sahasını bilemem; ama sağlık haberleri ve istatistiklerinde bu sanatın sıklıkla kullanıldığını düşünüyorum. İstersen internetten çeşitli gazetelerin ve haber sitelerinin sağlık haberlerine bir göz atalım. Ama önce insanların rakamları, nasıl algıladıkları konusunda sana bazı açıklamalar yapayım. Sağlık istatistikleri verilirken oranlar çok sık kullanılır. İnsan beyninin bu oranları idrak kabiliyeti, herkeste farklı farklıdır; ancak bazen insan beyni ortalama değerler üzerinden de yorumlar yapar. Meselâ, yüzde yirmi beş ile binde iki yüz elli, aynı şekilde algılanır. İnsan beyni kabaca bir oranlama yaparak, her iki oranın, dörtte bire karşılık geldiğini düşünür. Ama kıyaslama yapılamayacak değerler söz konusu olduğunda, insan zihni daha farklı çalışır. On binde 1286 değerinin mi, yoksa yüzde 24,14 değerinin mi daha büyük olduğu insanlara sorulduğunda, çoğu kişi birinci oranın daha büyük olduğunu söyler. Hâlbuki ikinci değer neredeyse iki kat daha büyüktür. Ancak zihin, payda değerinden çok paya dikkat ettiği için pay değeri daha büyük rakamlı olanı, daha büyük algılayabilmektedir. Bunu bir başka misâlle açıklayalım. Bir hastalıktan her gün yüz, başka bir hastalıktan da yılda 36.500 kişinin öldüğünü var sayarsak, hangi hastalık daha çok ölüme sebebiyet verir sorusuna çoğu kişi, ikinci hastalık cevabını vermektedir. Hâlbuki ikisi de eşit orandadır. Oranların ve gerçek rakamların nasıl sunulduğu da önemlidir. Çünkü sunum tarzı, farklı algılamalara yol açabilmektedir. Meselâ, 1997 İngiltere'sinde, 30 yaş altındaki yaklaşık 20 milyon kişiden 63'ünde bağırsak kanseri tespit edilirken, 2006 yılında gelindiğinde hasta sayısı 137'ye çıkmıştır. 20 milyonda 63 ve 137 rakamları çok çok küçüktür. Ancak bu bilginin, İngiltere'de 30 yaşın altındaki kişilerde bağırsak kanseri görülme oranı % 120 arttı şeklinde verilmesi oldukça çarpıcı olmaktadır.
Haberlerde mübalağa ve yanlış yorumlama örnekleri
"Dikkat, kanser hızla yayılıyor! Uzmanlar Türkiye'de kansere yakalanma oranının yüzde 75'e ulaşacağına dikkat çekiyor." haberini inceleyelim. Bu habere ilk bakıldığında ülkemizde yaşayan 70 milyon insandan yaklaşık 53 milyonunun kansere yakalanacağı düşünülür. Yazının muhtevasına bakıldığında ise, Türkiye'de kansere yakalanma oranının 2005 yılı itibariyle yüz binde 203 olduğu, 2030 yılında bu oranın % 75 artarak yüz binde 350'ye çıkacağının tahmin edildiği anlaşılmaktadır.

Söz alkolden açılmışken bir de, "Günde birden fazlası kanser yapıyor. Günde bir biradan fazla tüketmenin bazı kanser türlerine yakalanma riskini ciddi oranda artırdığı ortaya kondu." başlıklı haberi analiz edelim. Habere başlık olarak seçilen "Günde birden fazlası kanser yapıyor." cümlesi, günde bir bira içmenin sakıncalı olmadığı intibaını vermektedir. Hâlbuki bu yazıda, İngiltere'de 2008 yılında görülen 300 bin kanser vakasından 13 bininin aşırı alkol tüketiminden kaynaklandığı bildirilmekte ve İngiltere Sağlık Bakanlığı'nın alkolle mücadelesi anlatılmaktadır. Burada belirtilmek istenen, alkol tüketimi arttıkça kansere yakalanma riskinin de arttığıdır. Yoksa az alkol tüketiminin sağlığı bozmadığı değildir. Unutulmaması gereken bir nokta da, alkolün kanser yapıcı hususiyeti, sinir sistemi ve karaciğer üzerine olan tesirleri yanında çok daha az önem taşımaktadır.
Son olarak, "Meme kanserinde ameliyat tarihe karışıyor." başlıklı habere göz atalım. Bu manşet ve altındaki yazı hakkında ne söyleyebileceğimi ben de şaşırmış durumdayım. Yazıda, memenin süt kanallarında görülen intraduktal papilloma denen iyi huylu tümörün bir çeşit endoskopi ile tanınabildiği ve bu sırada tedavi de edilebildiği anlatılmaktadır. Bir defa, bu hastalık kanser değildir. İkincisi iyi ve kötü huylu meme kanseri, tümörlerin sadece % 2 kadarını oluşturmaktadır. Bunların ötesinde endoskopi bir teşhis yöntemidir. Şimdi şunu sormak gerekiyor: Gerçekten meme kanseri olan ve ameliyat için bekleyen hastalar, bu haberi okuduktan sonra ameliyattan vazgeçer veya ameliyatlarını ertelerse, hastalığın tedavisi mümkün olmayacak derece ilerlemesinin mesulü kim olur? Yukarıda verilen haberler, mübalağa sanatının tıp alanında da ustalıkla kullanıldığına ve ilmî çalışmaların çarpıtılarak halka aktarıldığına dâir çarpıcı misâllerdir.
İlmî verilerin farklı yorumlanması
Sağlık alanında çalışan bilim insanlarının, lâboratuvar ortamında yaptıkları çalışmaları nasıl farklı yorumlayabileceklerine dâir çarpıcı bir örnek, tıp tarihinde Cantekin hâdisesi olarak anlatılır: Amerika Birleşik Devletleri'nde bir üniversite hastanesinde akıntılı orta kulak iltihabı üzerine amoksisilinin (antibiyotik) tesirini araştırmak üzere bir çalışma başlatılır. Dr. Erdem Cantekin bu projede yer alan bir bilim adamıdır. Çalışmada toplanan verilerin değerlendirilmesi ve yorumlanması noktasında, araştırma ekibi ikiye bölünür. Cantekin'in içinde bulunduğu grup, amoksisilinin bu hastalığın tedavisinde önemli derecede bir tesir göstermediğine; diğer grup ise, tesirli olduğuna hükmetmiştir. Her iki gurup da aynı çalışmayı farklı yorumlayarak Amerika'nın saygın tıp dergilerinden NEJM'e gönderir. Derginin editörü, aynı çalışmadan iki farklı netice çıkamayacağını söyleyerek her iki grupla görüşür. Çalışmadan sorumlu kişinin diğer gurupta olmasından dolayı, 1987 yılında antibiyotiğin tesirli olduğunu belirten makale yayımlanır. Dr. Cantekin mücadelesini bırakmaz, kendi görüşlerini ihtiva eden makaleyi aynı yıl yine saygın tıp dergilerinden birine (JAMA) gönderir. Beş yıllık bir mücadele sonrasında haklılığını anlatabilir ve makalesi 1991 yılında JAMA dergisinde editörün uzun bir açıklaması ile birlikte yayımlanır. Klinikte karar verme ve tercihler bu tür yayınların ışığında yapıldığından, muhtemel neticeler son derece önemlidir. Meselâ Cantekin'in vardığı netice doğru ise, bütün dünyada milyonlarca kutu ilâç, gereksiz yere kullanılmış demektir. Bu hâdise, ilmî çalışmalar üzerinde ve neticelerinin yazılmasında ilâç firmalarının ne derece tesirli olabilecekleri konusunda şüpheler uyandırmıştır.

Düşünüyorum da televizyonlarda, radyolarda, gazetelerde ve dergilerde yer alan sağlık haberleri kimin ne işine yarıyor. Sürekli hastalıklardan, teşhis ve tedavi metotlarından bahsedilmesi, gerçekten de hastalara fayda sağlıyor mu? Yoksa bu haberler ilgi çekmek, izleyici toplamak, hastaları belirli yerlere yönlendirmek gibi maksatlarla mı yapılıyor? Aslında Sağlık Bakanlığı ve Tıbbî Dernekler internet sayfalarında hastalıklara yönelik hazırlayacakları bilgileri halkın kullanımına sunabilirler. Tıbbî bilgilere ihtiyaçları olanlar da on binlerce hastalık arasından ilgilendikleri hastalığı seçerek güvenli bilgilere ulaşabilirler. Medya ise; koruyucu hekimlik, temizlik, çevre, beslenme, hamilelik, bebek bakımı, aşılar ve genel hijyen konularını işleyerek daha faydalı işler yapabilir. Bu sayede de daha çok insan, kendilerine daha faydalı olacak bilgileri öğrenme fırsatı bulabilir.
http://www.sizinti.com.tr/konular/ayrinti/saglik-haberleri-ne-kadar-saglikli-eylul-2012.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder