Popüler Yayınlar

24 Haziran 2012 Pazar

Nefis, İkbal ve Âhiret


 Bir tevcihe göre, Hazreti Yusuf’un “Nefsimi tebrie etmem” deyişi ve Rasûl-ü Ekrem Efendimiz’in “Beni nefsimle baş başa bırakma” duası nazar-ı itibara alınırsa, peygamberler de nefislerinden korkmuşlar mıdır?
-Kur’an-ı Kerim, Hazreti Yusuf’un kıssası münasebetiyle nefse itimat edilemeyeceğini açıkça dile getirir ve Zeliha’nın şöyle dediğini nakleder:
وَمَا أُبَرِّئُ نَفْسِي إِنَّ النَّفْسَ لأَمَّارَةٌ بِالسُّوءِ إِلاَّ مَا رَحِمَ رَبِّيَ إِنَّ رَبِّي غَفُورٌ رَّحِيمٌ
“Doğrusu, ben nefsimi temize çıkarmam. Çünkü Rabbimin merhamet edip korudukları hariç, nefis daima fenalığı ister, kötülüğe sevkeder. Şüphesiz Rabbim Gafur’dur, Rahim’dir (affı ve merhameti boldur)” (Yusuf, 12/53)
Müfessirler arasında, bu ifadenin, Hazreti Yusuf’a ait olduğu kanaati daha yaygındır. Fakat, bu sözü, nefsini tezkiye etmemeye matuf olarak Hazreti Yusuf’un söylediğini farz etmek uygun düşse bile, peygamberlerin doğuştan nefs-i mutmainne sahibi oldukları, Yusuf Nebi (aleyhisselam) için de nefs-i emmâreden bahsedilemeyeceği, onda ancak muhataplarının hallerini bilme cihetiyle nefsin bir nüvesi bulunduğu unutulmamalı; Hazreti Yusuf’un bu sözü temsil açısından söylediği kabul edilmelidir. (00:46)
-Meşru dairedeki zevk ve lezzetler keyfe kâfidir; siz meşru dairede kazanmazsanız, nefs-i emmâre sizi gayr-i meşru dairede kazanç aramaya iter. Siz meşru dairede cismanî arzularınızı tatmin etmezseniz, nefs-i emmare sizi gayr-i meşru yollara sevkedebilir. Diğer peygamberler gibi, Hazreti Yusuf da bunları kendi nefsinde belli ölçülerde hissediyordu ki arkasındakilere rehberlik yapabilsin.
-Hazreti Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “Tezkiyesiz nefs-i emmâresi bulunmak şartıyla, kendi nefsini beğenen ve seven adam başkasını sevmez. Eğer zâhirî sevse de samimî sevemez; belki ondaki menfaatini ve lezzetini sever. Daima kendini beğendirmeye ve sevdirmeye çalışır. Ve kusurunu nefsine almaz, belki avukat gibi kendini müdafaa ve tebrie eyler.” Evet, insan nefs-i emmâresini yerden yere vurmazsa, nefsi onu yerden yere vurur. 
-Nur Müellifi, “Sen, ey riyakâr nefsim! ‘Dine hizmet ettim’ diye gururlanma. ‘Muhakkak ki Allah, bu dini fâcir adamla da te’yid ve takviye eder.’ hadisi sırrınca, müzekkâ olmadığın için, belki sen kendini o racul-ü fâcir bilmelisin. Hizmetini ve ubudiyetini, geçen nimetlerin şükrü, vazife-i fıtrat, farize-i hilkat ve netice-i san’at bil, ucub ve riyadan kurtul.” demiştir. Demek ki, nefis tezkiyesine nâil olamamış bir insan, dine ve diyanete hizmet ediyor olsa bile, gurur, ucb ve riyaya düşmemek için çok temkinli hareket etmeli ve kendisinin de bir racul-ü fâcir olabileceğini düşünüp titremelidir. Hizmetlerinden dolayı asla şımarmamalı, gurura kapılmamalı ve kendisini emniyette saymamalıdır; aksine, Allah yolundaki mücahedesini tabii bir vazife, bir kulluk borcu ve o zamana kadar lutfedilen nimetlerin şükrü kabul etmelidir. Şahsı itibarıyla fısk u fücura açık olduğunu hep hatırda tutmalı, nefsi ile baş başa kaldığında her haltı karıştırabileceğine inanmalı; dolayısıyla her zaman Allah’a sığınmalı ve eksiklerine, kusurlarına, hatalarına ve günahlarına rağmen hâlâ imana hizmet dairesinde bulunuyor olmasını büyük bir arınma fırsatı olarak görmelidir. 
-Rasûl-ü Ekrem Efendimiz, şu dua ile kendi aklımıza, mantığımıza, gücümüze, kuvvetimize, irade ve ihtiyarımıza güvenmememiz gerektiğini ve Cenâb-ı Allah’ın himayesini talep etmemizin lüzumunu ne de güzel ifade eder:
يَا حَيُّ يَا قَيُّومُ، بِرَحْمَتِكَ أَسْتَغِيثُ، أَصْلِحْ لِي شَأْنِي كُلَّهُ وَلاَ تَكِلْنِي إِلَى نَفْسِي طَرْفَةَ عَيْنٍ
“Ey her şeyi var eden hayat sahibi Hayy ve ey her şeyin varlık ve bekâsını kudret elinde tutan Kayyum! Rahmetinin vüs’atine itimad ederek Sen’den merhamet dileniyorum; bütün ahvâlimi ıslah eyle, her türlü tavır ve hareketimi kulluk şuuruyla beze ve göz açıp kapayıncaya kadar olsun, beni nefsimle başbaşa bırakma, sürekli kötülükleri emreden nefsimin acımasızlığına terketme!” Bazı rivayetlerde “وَلاَ أَقَلَّ مِنْ ذٰلِكَ” ilavesi de vardır; yani, “Göz açıp kapayıncaya kadar..” kaydıyla yetinilmemiş, “Hayır! O kadar değil, ondan daha az bir zaman da olsa beni nefsimle başbaşa bırakma!” denilmiştir. Siz isterseniz, mülâhazalarınızla bu duayı daha da derinleştirebilir, “Allah’ım, beni ibadetlerimle, hayır ve hasenâtımla da başbaşa bırakma; beni menhiyâttan ictinabımla da başbaşa bırakma.. iyiliklerime güvenme duygusunu söküp at gönlümden, içimi sadece Sana itimat hissiyle doldur. Sen özel sıyanetinle koru beni; hususi himayene al, vekilim ol benim!” diyebilirsiniz. Ayrıca, bu duayı bütün arkadaşlarınızı, dostlarınızı ve topyekün Müslümanları mülahazaya alarak da yapabilirsiniz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder